İKİGAİ
İKİGAİ
Bir tarih kitabını okurken karşıma “ikigai” diye bir kelime ve sayfanın altında da çok kısa bir açıklaması çıktı. Japonca kökenli bu kelimeyi biraz araştırdığımda “iki” yaşam, hayat anlamına gelirken, “gai” ise etki, sebep, yarar anlamına geliyor. Bu iki küçük kelimenin yanyana gelmesinden ortaya “yaşama sebebi” diye derin bir anlam çıkıyor.
Yaşama sebebi veya tutkusu olarak çevirisi yapılan ikigai kelimesini Japonlar “sabah uyandığınızda sizi yataktan çıkaran şey” diye çeviriyor. Aslında bu kelime bize yaşama dair heyecanımızı ve tutkumuzu nasıl oluşturduğumuzu anlatıyor.
İsmini aldığı otantik yerleşim Tokyo’nun 800 mil güneyinde Okinawa takım adaları (tam 161 tane) en uzun sağlıklı yaşam beklentisine sahip insan nüfusunu barındırıyor. Bitkisel ağırlıklı besleniyorlar ve ortalama yüz sene üzerinde yaşıyorlar. Ne yediklerinden ziyade daha da önemli olanı nasıl yedikleri. Fazla yememek için farklı yöntemler geliştirmişler, küçük tabaklar kullanma, yemeği masada değil de tezgâhta servis etme gibi.
Uzun ve sağlıklı yaşam beklentisinde dünya birincisi olan bu insanların hayatlarında daha da önemli olan bir fark da emeklilik anlamına gelen herhangi bir kelimelerinin mevcut olmaması, aksine hayatlarına anlam ve enerji katan “İkigai” kelimesi var.
Japonlara göre her bir bireyin farklı bir ikigai’si var. Bunu bulması için bireyin uzun ve derin bir iç yolculuğa çıkması gerekiyor. İçe doğru hem de bireyin kendisinden doğru bir yolculuk sandığınızdan daha zorlu olsa da bu anlamlı yolculuğun sonunda bir ışık var. İşte yolun sonunda o ışığa ulaştığımızda varoluş sebebimizi, yaşam gayemizi, nasıl bir insan olduğumuzu veya aslında kim olmadığımızı, yani kendimize özgü “ikigaimizi” bulacağız. Bulduktan veya bulmaya başladıktan sonra da, yaşama daha güçlü sarılıyor, enerjimizi daha bir yukarılara çıkarıyor olacağız.
Belirli bir gayemiz olmadığında, bir süre sonra yaşam anlamsızlaşmaya ve çoğunlukla araflar etrafında dönmeye başlıyor. Sanki bir boşluğa düşmüş gibi hissediyoruz, sabahları keyifsiz uyanıyor, enerji, odak ve tutku gibi kavramları sadece askıda bırakmış oluyoruz. Bir şeylerin peşine öylece takılır gidiyoruz, çoğunlukla hayatı kaçırdığımızın farkına bile varamıyoruz. Bunun nedeni aslında çok basit: Yaşam gayemiz konusuna yeterince odaklanmamak.
Çok önemli pozisyonlarda bulunanlar için de geçerli bu, çalışmayan kadınlar, adamlar için de. Ne yaparsa yapsın, herkes ama herkes bir şekilde hayatının bir döneminde böyle bir arayışa giriyor. Bulmak için arayanlar, bu adımlarına devam ettikçe yani anlamı aradıkça bir şeyleri bulmaya başlıyor.
“İkigaimizi bulma” yolculuğuna çıktığımızda, aşağıdaki dört ana kavram aslında birbirinden anlamlı dört farklı soru bize rehberlik edecek:
Neyi çok seviyorum? (Tutkumuz)
Dünyanın neye ihtiyacı var? (Misyonumuz)
İyi olduğum şeyler neler? (Ustalıklarımız)
Neyden ötürü ücret alıyorum? (Uğraşlarımızla hayatımızı nasıl kazandığımız?)
Bu dört farklı sorunun ardından yanıtlarımızın kesişim noktası ise bizim ikigai’mizi, yaşam gayemizi çok sade ve bir o kadar güçlü bir şekilde anlatıyor.
Asıl anlam yani sır da tam burada:
Yaşam gayemizin, daha mutlu ve daha iyi yaşamak adına bize anlattıklarının adını koyup hakkını daha çok verebilmek.
Hayattaki duruşumuz ve yaptıklarımızla, yakın veya uzak fark etmez, çevremize bir fayda sağlıyorsak gerçekten bir “ikigaimiz” yani yaşama dair bir tutkumuz var demektir. Böylesine bir yaşam gayesini, yaşadıklarımızdan daha çok keyif alma ve yaşamımıza daha çok anlam katma olarak da tanımlayabiliriz.
Hayat amacımızı araştırırken, Gaye Formülü’nü de değerlendirebiliriz:
Y+T+D = G (Yetenekleriniz, Tutkunuz, Değerleriniz / Gayeniz)
Richard Leider, The Power of Purpose (Gayenin Gücü) adlı kitabında, hayat amacı formülünü böyle tanımlıyor. Üçü bir arada hem de net ve anlamlı bir şekilde yan yana olduğunda, gerek kendimiz gerekse de diğerleri adına “çok güzel izlerin” biriktiği bir yaşamdan bahsediyoruz.
Yaşamımızı mutlu olmak, güçlü olmak ya da başarılı olmak temeline oturtmuş olabiliriz. Anlamlı bir hayatımızın olması ise bunların her birinden ve hepsinden çok daha güçlü bir tutku katıyor yaşamdaki adımlarımıza. Gayesi güçlü olanların liderlik yolculuklarının niyetleri de güçlüdür, sırf bu yüzden eylemleri de tüm paydaşlar için bir o kadar olumluya dönüşür.
Yönetmen Ferzan Özpetek, Serseri Mayınlar (Mine Vaganti) isimli filminin final sahnesinde, Sezen Aksu'nun o meşhur “Kutlama” şarkısını kullanmıştı. İkigaimiz adına sadece iki kıtasına kulak verecek olursak:
“Kirazlar olmadan tez vakitte
Asmanın sürgün veren dallarında
Nergisin, zerenin taç yapraklarında
Seninle baharı kutlamaya geliyorum.
Başımı omzuna yaslamaya
Hayata yeniden başlamaya
Bağında, bahçende, pınarlarında
İçimi yıkamaya geliyorum.”
Hayata yeniden yeniden başlayıp, içimizi en yenilikçi duygu ve ümitlerle yıkamak. İç veya dış parazitlerle uğraşmayıp, iyi yaşamaya odaklanmanın en önemli adımlarından birisi yaşama gayemizi yani “İkigaimizi” bıkmadan usanmadan düşünmektir. Bulması ne kadar zor olursa olsun yaşatması, bize değer katması o kadar güçlü olacaktır. İnsanın en değerli varlığı gayesi ve hayalleridir.
Mutluluğun en temel üç ana düzeyi mevcut: Eylem – Haz ve Anlam.
Mutlu bir liderliğin doğasında, kendini aşan bir amaca hizmet etmek, yaptığımız işle hayattaki amacımız arasında güçlü bir bağ kurmak, aslında anlam katmak. Sahiden mutlu olmamızı, bunu da çevremize yaymamızı sağlayan şeyin adı eylem veya haz değil, her şeyden önce anlam. Yaşamın peşinden koşmak yerine, içine anlam koyarak yaşamak.
Liderlik dediğimiz yolculuğun birçok sırrı mevcut, en önemli tılsımı ise yarınları beklemeden, isteklerimizi sürekli ertelemeden, bugün güçlü yaşam tutkusu ile varlığımıza anlam katmaya devam etmektir. Böylesine bir varoluş ise hayallerimizi gerçekleştirmek yolculuğunda, sadece bize değil aynı zamanda çevremizde bulunan insanlara çok daha fazla ilham, cesaret ve güç verecektir.
Günümüz şirketlerinde başarılı olması için çalışanların anlam bulacağı, anlam katacağı yenilikçi çalışma ortamlarına gittikçe daha çok ihtiyaç duyuluyor. Üst düzey yöneticilerin, ağırlıklı pozisyon gücüyle hareket etmek yerine, her bir düzeydeki çalışanların sorumluluk almaları ve katkı koymaları yönünde insiyatif(ler) vermesi, çokça cesaretlendirmesi gerekiyor.
Sahici liderler, ego, güç, kibir vb gösterilerde bulunmak yerine, çalışanlarının mutluluk, katılım ve anlam yolculuklarına gerçek desteği bizzati kendileri verirler.
Yaşamak eylemini ve anlamını yeniden keşfetmeye gerçekten var mısınız?
Varsanız, o anlamlı yaşam hem sizin hem de çevrenizdekiler için liderlik yolculuğunuzun en kıymetli ışığı olacak.