Qmark Danışmanlık A.Ş.
Qmark Danışmanlık

KAZANAN & KAZANAMAYAN TAKIMLAR ve KOÇLAR

KAZANAN & KAZANAMAYAN TAKIMLAR ve KOÇLAR

Çok sevdiğim yeğenimin voleybol turnuvasındaki maçını seyretmeye gitmiştim. Teknik bir sorun sebebi ile maçların saatleri sarkınca 6 saat boyunca farklı takımları izleme imkanım oldu. 10-12 yaş arası kız çocuklarının voleybol oynama tutkusu, gösterdikleri çaba ve sahaya yansıyan heyecanlarına tanık olmak paha biçilemez bir deneyim oldu.

Her birini izlemek ruhuma, kalbime çok iyi geldi. Ancak mesleki hassasiyet midir yoksa kim olsa benim gibi dikkatini çeker miydi bilemiyorum, bir süre sonra kendimi sadece koçları izlerken buldum. Fark ettiğim detaylar o kadar iş hayatı ile örtüşen örneklere dönüştü ki sizlerle de gözlemlerimi paylaşmak istedim.

Bazı koçlar çok gergin, agresif, baskıcı davranırken ; bazıları sakin, güler yüzlü ve güven veren tavırları ile dikkat çekiyordu. İlgimin çocuklardan koçlara yönelmesine sebep de zaten mutsuz koçun sahadaki en dikkat çekici kişi olmasıydı. O kadar sinirliydi ki sürekli bağırıyor, el kol hareketleri ile sahanın yanında öfke patlamaları yaşıyordu. Beden diliyle yarattığı korku ve endişe enerjisini sahanın karşısından izlerken bile gözlemlemek, hissetmek mümkündü.

Sahadaki kızlar hata hayınca deliriyor, öfke ile bağırıyor, hatayı yapan oyuncu ona bakmayınca yedeklere gidip onlara el kol hareketleri ile sinirli bir beden dili ile birşeyler anlatıyordu. Koça odaklanmış artık sadece onu izler hale gelmiştim.

En dikkat çekici kısım ise oyuncular sayı alınca ya da çok iyi bir kurtarış ya da pasta koça bakmıyorlardı. Başarısızlık değil başarıyı da paylaşamıyorlardı.

Takım birinci seti kaybedip saha değişimi yapılırken diğer koç dikkatimi çekti. Güler yüzlüydü, oyuncularla yedekler dahil tek tek yerleşmeleri için ilgilendi. 2. Sette artık diğer koçu izlemeye başlamıştım. Sahadaki oyuncuları hata yapınca elleri ile sakin sakin işareti yapıyordu. Hata yaptıklarında olsun diyordu. Beden dili de iletişim dili de güven veriyordu. Oyuncular pozisyon değiştirirken, oyuna girerken ya da oyundan çıkarken koç ile temas halindeydiler. Hata yapan ve o sırada yer değiştirip oyundan çıkan bir oyuncu ile sanki sayı kazanmış gibi çak yaparak yerine yollamıştı.

Her şeyden önce takımın oyuncuları voleybol oynamaktan mutlu gözüküyorlardı. Kaybeden takımda ise gerginlik ve stresi görebiliyordum. Oyuncuların ellerini bacaklarına sürterek (terleyen ellerini silmenin ötesiğnde tekrarlanan bir hareket ile) sürekli karşıya bakmaları, birbirlerine ve koçlarına bakmamaları dikkatimi çekmişti.

Aslında malumun ilanı oldu ve oyundan keyif alan takım 2-0 maçı aldı. Sonraki takımda da benzer bir durum vardı. Bu sefer asabi koçun tarzı farklıydı. Anlatıyor, destek oluyor gibi gözüküyordu ama hata yapılınca deliriyor, kızıyordu. Bu takımda da göz teması yoktu. Ekip koça sayı aldıklarında da bakmıyordu. Başarılı sayıyı, mutluluğu paylaşamayan bir takım sonucu da olgunlukla paylaşabilir miydi? Bu takım da sahadan 2-0 yenik ayrılırken koç çantasını sinirle alıp önden ilerledi. Takım üyesi kızlar kimisi ağlayarak, kimisi başı önünde koçun arkasından yürüyerek sahadan ayrıldılar.

Kazanan takımın ise koçu oyun boyunca sakin, ilgili, destekleyici gözüküyordu. Bu tesadüf olabilir miydi? Kazanan takımların koçları hatada destekliyor, hatayı kısaca anlatıyor, nasıl yapacağını işaretlerle tarif ediyorlardı. Sahadan da mutlu, güle oynaya ayrılıyorlardı.

Maçlar birbirini takip ediyor, her koç kendi tarzını net belli ediyordu. Bir başka oyunda ekip çok hata yaparak başladı. Fark 7 sayı olunca koç maçı bıraktı. Kenarda tepkisiz izliyordu. Oyuncuların zorlandıkları belliydi, destek yoktu çünkü koç maçı kaybettiklerini kabullenmiş, sürenin bitmesini bekleyen idam mahkumu gibi isteksiz kenarda duruyordu. Koçu inanmayan takımın kendine inanmasını beklemek zaten anlamsızdı.

Tüm bu maçlarda kazanan takımların koçları kadın iken, kaybeden takım koçları erkekti. Bu da beni heyecanla geçecek final maçına götürdü. Çünkü finalde iki güven veren, hataları tölere eden, göz teması kuran, takdir eden, yanlışların hızla doğrusunu anlatan iki kadın koçun takımı karşılaşacaktı. Acaba ne olacaktı? Hangisi kazanan takımın koçu olacaktı? İki kadın koçtan hangisi fark yaratmayı başaracak, hangi fark ile maçı kazanacaklardı?

Final maçı gerçekten çok keyifli geçti. Kıran kırana bir mücadele oldu. İki kez set sayısı berberlik yüzünden uzadı. Koçların tarzı çok benzer olduğu ve maç da çok keyifli olduğu için artık odağımda oyuncular vardı.

KAZANAN & KAZANAMAYAN TAKIMLAR ve KOÇLAR

Sonucu belirleyen takım oyuncuların performansı oldu. Ufak hataları tölere edenler güçlü devam ederken, koçu sakin demesine rağmen sakin kalamayan oyuncuların yaptıkları basit hatalar maçı kaybetmelerine sebep oldu.

Takımları yakından tanımadığım için emin olmak mümkün değil. Acaba stres yönetimi mi, çeviklik mi, staretjiye uyum mu , tecrübe eksikliği mi diye yorum yapamam çünkü sadece 10-12 yaş arası kız çocukları ve muhtemelen en fazla 1 yıldır voleybol oynuyorlar.

Hafta sonu çocukların turnuvasında gördüm ki koç finale taşıyor, takım ise kupayı kaldırıyor. Finale kadar gelebilmeyi sağlayan koçun yaklaşımı, desteği ve eminim ki ön hazırlıkta verilen emek. Finalde madalyayı almayı, kupayı kaldırmayı başarmak için sadece liderliğin gücü değil takımın yetkinlikleri fark yaratıyor. Esnekliği, dayanıklılığı ve inancı.

Çocukları izlerken ofislerde, koçları izlerken cam odalarda yaşananlar geldi gözümün önüne. Yetişkinler olarak iş hayatının rol playini spor sahalarında da yapmıyor muyuz? Voleybol turnuvasında izlediğim sadece bir maç değil, hayattaki liderliğin, güvenin ve takım olmanın canlı resmiydi adeta. İş hayatının o çokça konuşulan performans kriterleri bazen bir çoccuğun koçuyla maçta, sessiz bir çak hareketinde gizli olabilir. Ne dersiniz?

Adalet mi, Sadakat mi? Kuşaklar Arası Görünmeyen Çatışma

Adalet mi, Sadakat mi? Kuşaklar Arası Görünmeyen Çatışma

Çok samimi ve bir o kadar kırgın bir ifade ile ağzından dökülüverdi kelimeler: Ama benim değerlerime saldırdı. Benim için bu çok önemli ve bunun yapılmamasını ben bir saldırı olarak alıyorum, açıkçası da öfkeleniyorum diye tamamladı cümlelerini X kuşağı yönetici.

KAZANAN & KAZANAMAYAN TAKIMLAR ve KOÇLAR

KAZANAN & KAZANAMAYAN TAKIMLAR ve KOÇLAR

Çok sevdiğim yeğenimin voleybol turnuvasındaki maçını seyretmeye gitmiştim. Teknik bir sorun sebebi ile maçların saatleri sarkınca 6 saat boyunca farklı takımları izleme imkanım oldu. 10-12 yaş arası kız çocuklarının voleybol oynama tutkusu, gösterdikleri çaba ve sahaya yansıyan heyecanlarına tanık olmak paha biçilemez bir deneyim oldu.

Sunumdaki Cesaret

Sunumdaki Cesaret

Lise yıllarım… Sınıfta öğretmenimiz büyük bir dikkatle ders anlatıyor, biz de pür dikkat dinleyip not alıyoruz. Derken kapı çalıyor. Gelen öğretmen (genellikle Türkçe öğretmenlerimizden biri), kibar bir şekilde, “Hocam, dersinizi bölüyorum, kusura bakmayın. Ama aşağıya 29 Ekim provaları için Nil’i rica edebilir miyiz?” diye soruyor. Ben, büyük bir keyifle ve prova aşkıyla Türkçe öğretmenime eşlik ediyorum. Sunum için salonda kürsünün arkasındayım. Elimde mikrofon. Öğretmenlerimin beğenisi ve destekleyici tavırları beni o kadar mutlu ediyor ki! İçimden hep aynı ses yankılanıyor: “Ne zevkli bir şey bu!”

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Bir sahnedesin. Karşında şirketin en etkili isimleri, belki sektörün devleri oturuyor. Derin bir nefes alıp sunumuna başlıyorsun. Kelimeler, grafikler, veriler... Her şey akıyor. Ve sonra ışıklar sönüyor. Sahneden iniyorsun ve o an düşündüğün şey şu: “Nasıldım, iyi bir etki yarattım mı acaba?” İşte tam bu noktada hikayen devreye giriyor. Sunumlar sadece verilerle dolu PowerPoint slaytlarından ibaret değil. Sunum, kim olduğunu, neleri savunduğunu ve geride nasıl bir iz bırakmak istediğini anlatma fırsatıdır. Peki, o izi bırakmak için sunumlarını nasıl unutulmaz hale getirebilirsin? Anlatayım!

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

Hızla değişen iş dünyasında, liderlik anlayışı köklü bir dönüşüm geçiriyor. Artık liderlik, yalnızca iş sonuçlarına ulaşmak ya da bir ekibi yönetmekten ibaret değil; anlam yaratmak, çalışanlara ilham vermek ve kalıcı değerler oluşturmakla ilgili. Ancak bu noktada önemli bir ayrım yapmamız gerekiyor: İşyerinde gerçekten “değer” mi katıyorsunuz, yoksa “eğer” bahanesine mi takılıyorsunuz?