Qmark Danışmanlık A.Ş.
Qmark Danışmanlık

SIRADAN MÜKEMMEL BİR HAYAT

SIRADAN MÜKEMMEL BİR HAYAT

Oh be dünya varmış! Bu küçücük cümle neler anlatmaz ki…İçeriden yukarıya bir rahatlama hissi yayılır tıpkı sıcak bir yaz günü ikram edilen serin bir bardak suyu içtiğinizde ya da büyük bir özlemle sevdiğinize sıkı sıkı sarıldığınızda. Nihayet kavuştunuz işte, en çok ihtiyaç olana. 

Yarım kalan işleri tamamladığımızda da bu hissi yaşıyoruz. Bazen sevmediğimiz işleri yapmak zorunda kalıyoruz. Elimizde sürünüyor adeta. Bazen de karar almayı, eyleme geçmeyi erteliyoruz. Bu sırada zihnimiz çok yoruluyor, çünkü sürekli yarım kalan işlerle meşgul. Kafamızda bozuk plak gibi dönüp duruyor. İş bitince, zihnimiz de bu meşguliyetten kendini kurtarıyor. Tamamlayalım gitsin o zaman. 

Bazen de içimizden gelir, bazı işlere dört elle sarılırız. Bunları yapmak için öyle hatırlatıcı, son tarih, vs. hiç ihtiyacımız olmaz. Su gibi akar, gece geç vakit ya da sabahın en erken saati olsa da kalkar yaparız. Çünkü bunlar doğal ve kolay gelir. O zaman belki de kendimize sormak gerek. Ben hangi işleri zorlansam bile severek yapıyorum, hangi işlerde ya da uğraşılarda gerçekten kendimi bile unutuyorum. Benim için yazmak böyle mesela. Kolay değil ama zorlanmak da güzel geliyor. Bu soruların cevabı özellikle kariyer yolunu seçmekte veya değiştirmekte işe yarar diye düşünüyorum. Çocukluk hayallerimiz var ya, işte onlara bakmak gerek. İpuçları orada. Böyle düşününce kendi sesimi duyuyorum: “ben öğretmen olacağım, ben öğretmen olacağım”. Öğretmen değil ama ömür boyu öğrenciyim işte.  

Bugünlerde çok çalışıyor, çok geriliyor ve çok yoruluyoruz. Adeta stresden ölüyoruz. Kusursuz olmaktan vazgeçip kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek daha da önemli şimdi. Bir konuda gelişmek istediğimizde kaygıyı, endişeyi bir kenara bırakıp başlamak gerek. Belki çok başarılı olmayacak ilk seferinde. Olsun, kimin umurunda. Denemeye değer. Öğrenmenin en güzel yolu denemek. Öğrenme sürecinde “bitti, tamam” diye bir şey yoktur ki. Sadece öğrenmek vardır. 

Bunun için mükemmel olmamız da gerekmiyor. Küçük bir adım ile başlayalım yeter. Bugünlerde Japon kültüründeki “wabi-sabi” felsefesiyle tanıştım. Hayatın her tarafına sinmiş aslında dekorasyondan, sanata kadar hayatın içinde. “Wabi-sabi doğallıktır; şeylerin en doğal, en özgün olma halleridir.” diye tanımlanıyor.  Bu bilgeliğin özünde kusursuz olmaktan vazgeçip kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeyi öğreten bir yaşam dersi var. Bizi biz yapan dokularımızın, kusurlarımızın ve başarılarımızın yanyana olması hali. Sıradan ama bu haliyle mükemmel zaten. Çünkü özümüz çok güzel. Wabi-sabi felsefesi der ki “Mükemmellik bir efsanedir. Siz olduğunuz gibi kusurlarınızla mükemmelsiniz.”

Bir adım daha ileriye taşırsak kusurlarımız bizi yeni denemelere, yeni öğrenmelere taşır, öğrenme merakımızı taze tutar. Her şey tam ve eksiksiz olduğunda ne için çalışacağız ve neyi merak edeceğiz ki? Her şey mükkemmel olsun diye beklediğimizde o güzelim hayallerimizi de erteliyoruz. Ne gereği var. Bırak aksın.  

Her şey değişiyor. Hayat bu, aynı kalmaz. Kiminin değişimden ödü kopar, kimi değişim için zıp zıp zıplar, bazen bir kaçıştır ne de olsa, kimi de değişimin farkına varır ama korkar, bir türlü eyleme geçemez. Siz bunların arasında neredesiniz? Esnek olmak, değişimi kabul etmek kolay değil ama bizi hayata bağlayan da bu aslında. Üstelik, bu sırada öğrendiğimiz yeni şeylerin haddi hesabı yok. 

Peki o zaman, geçmişe veya geleceğe tutunmak yerine kusurlarımızla anda kalabilmek, sıradan mükemmelliğimizi kabul edebilmek için bakış açınızda fark yaratmaya var mısınız? Neden mi? Böylece kendimiz dahil her şeyin ve herkesin fani, kusurlu ve eksik olabileceğini kabul edip sonunda “oh be dünya varmış” diyebilmek için. Hadi o zaman kendimize ve sevdiklerimize yargılarla değil, gönül gözüyle bakmaya davet ediyorum sizi. Var mısınız? 

Sunumdaki Cesaret

Sunumdaki Cesaret

Lise yıllarım… Sınıfta öğretmenimiz büyük bir dikkatle ders anlatıyor, biz de pür dikkat dinleyip not alıyoruz. Derken kapı çalıyor. Gelen öğretmen (genellikle Türkçe öğretmenlerimizden biri), kibar bir şekilde, “Hocam, dersinizi bölüyorum, kusura bakmayın. Ama aşağıya 29 Ekim provaları için Nil’i rica edebilir miyiz?” diye soruyor. Ben, büyük bir keyifle ve prova aşkıyla Türkçe öğretmenime eşlik ediyorum. Sunum için salonda kürsünün arkasındayım. Elimde mikrofon. Öğretmenlerimin beğenisi ve destekleyici tavırları beni o kadar mutlu ediyor ki! İçimden hep aynı ses yankılanıyor: “Ne zevkli bir şey bu!”

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Bir sahnedesin. Karşında şirketin en etkili isimleri, belki sektörün devleri oturuyor. Derin bir nefes alıp sunumuna başlıyorsun. Kelimeler, grafikler, veriler... Her şey akıyor. Ve sonra ışıklar sönüyor. Sahneden iniyorsun ve o an düşündüğün şey şu: “Nasıldım, iyi bir etki yarattım mı acaba?” İşte tam bu noktada hikayen devreye giriyor. Sunumlar sadece verilerle dolu PowerPoint slaytlarından ibaret değil. Sunum, kim olduğunu, neleri savunduğunu ve geride nasıl bir iz bırakmak istediğini anlatma fırsatıdır. Peki, o izi bırakmak için sunumlarını nasıl unutulmaz hale getirebilirsin? Anlatayım!

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

Hızla değişen iş dünyasında, liderlik anlayışı köklü bir dönüşüm geçiriyor. Artık liderlik, yalnızca iş sonuçlarına ulaşmak ya da bir ekibi yönetmekten ibaret değil; anlam yaratmak, çalışanlara ilham vermek ve kalıcı değerler oluşturmakla ilgili. Ancak bu noktada önemli bir ayrım yapmamız gerekiyor: İşyerinde gerçekten “değer” mi katıyorsunuz, yoksa “eğer” bahanesine mi takılıyorsunuz?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kelimelerin sihirli olduğuna inanırım. Etkisi ve hakimiyeti var insanlar üzerinde. Bu nedenle de hangi etkiyi yaratmak istediğimize göre kullandığımız kelimeleri önce açıklamak gerekliliğine inanıyorum. Çünkü kelimenin bizim zihnimizdeki karşılığı ile okuyucunun zihnindeki karşılığı çok farklı olabiliyor.

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Liderlik dediğimizde konu genelde strateji, kararlılık, karar verme, zeka ve bilgiye dayalı sonuçlar üretme perspektifinden anlatılır. Günümüz iş dünyasında ise bir liderin başarısı sadece elde ettiği finansal sonuçlar, ulaştığı iş hedefleri ile değil, aynı zamanda çalışanların moral ve motivasyonu, bağ kurma, organizasyona karşı oluşan bağlılık gibi kriterlerle de ölçülüyor.