Qmark Danışmanlık A.Ş.
Qmark Danışmanlık

RASPA

RASPA

İnsan dediğimiz o çok değerli varlık, aslında doğanın gücü ve ona getirebileceği zorluklarla baş edebilmek için diğer insanlarla bir araya gelerek toplumlar halinde yaşamaya başlamıştır. Bunun sonucunda da yüzler hatta binlerce yıl içerisinde doğadan ve doğanın anlattıklarından kopmak durumunda kalmıştır.

İnsan, ölümden korktuğu gibi yalnız kalmaktan da korkmuş ve diğer insanlarla birlikte oldukça olası tehlikelerden uzak kalacağına inanmıştır. Bununla da kalmamış, yaşadığı son yüzyıl boyunca, buna bir de teknolojik değişimleri çok hızlı bir sürede katmıştır. Hızlı değişimlere büyük bir uyum gösterse de bunların çoğunu gerçekten özümseyebilme konusunda genelde biraz araflarda kalmıştır.

Eğelemek, tornalamak ve frezelemek suretiyle elde edilen yüzeyler üzerinde kesici aletlerin bıraktıkları pürüzler ve tabanlarında sert kısımda kalan yükseklikler bulunur. Bunları alarak yüzeyleri daha düzgün bir hale getirmek için yapılan her türlü işleme “raspalama” adı verilir.

Raspalama, Raspa denilen keskin kenarlı bir aletle daha önce işlenip hazırlanmış işin yüzeyi üzerinden, küçük ve ince talaşları kaldırmaktır denebilir. Bunu yaptığınızda, yüzey üzerindeki çıkıntıları, kabalıkları kaldırmak suretiyle bir düzgünlük ve yüzey kalitesinde gözle görünür bir düzelme sağlar.

Bu işlem daha ziyade birbiri üzerinde kayarak hareket edecek olan parçaların birbirine değen yüzeylerinin güçlü şekilde işlenmesi için yapılır. Yüzeyler ne kadar düzgün olursa, aşınmaya karşı dayanmaları da o kadar kuvvetli olur.

Ben, Covid19 nedeniyle içinden geçtiğimiz ve bundan sonra içinden geçeceğim günlerin, tam anlamıyla bir “raspalama dönemi” olduğuna inanıyorum. Neden mi? Bunca yıl kendi içimizde biriktirdiğimiz “çıkıntıları, kabalıkları ve benzer noktaları” kaldırmak için önümüzde çok güzel bir fırsat olarak durduğu için. Gerçekten bilmek cesaretini gösterebilirsek eğer şu sorular her birimize ve birbirimize çok anlamlı kapılar açar:

Kendimizi, yaşamı, ilişkilerimizi ve daha birçok şeyi çoğunlukla ne kadar geçici şeylerle tüketip tüketmediğinizi sorduğunuzda neler dersiniz kendinize?

Sizin için en değerli ilk beş şeyin bir listesini yapacak olsanız sıralamayı nasıl yaparsınız ve bu sıralamayı bundan sonra nasıl yaşayacaksınız?

Son günlerde nelere uyum sağladınız, hatta onunla da kalmayıp yaşamınıza yenilikler kattınız? Kattıklarınız size bundan sonra hangi yolları daha cesur bir şekilde açacak?

Eski köyde kalsanız bile “yeni adetler” getirecek misiniz, yaşamın her bir evresine?

“Misafirlikler azalsa da bu dönemde komşuluk bağları çoğaldı” diye okudum birçok haberde. Siz de “bu dünyada bir misafir” olduğunuzu daha çok fark ederek, kendiniz ve çevrenizle bağlarınızı güçlendirecek misiniz bundan sonra?

Peki raspalamazsak ne olur? Üzerine atacağımız ne kadar boya varsa hepsi zaman içerisinde tutmaz, olduğu gibi kendini bırakır, o yüzeylerde kabartılar oluşur. İnsan için raspalamak da bu tip dönemlerden geçerken kendi hüsnü kuruntularından, korkularından ve onca zaman biriktirdiği anlamsızlıklarından uzaklaşmaktır, en azından bunun için çok güçlü bir niyet ve cesaret ortaya koyup, başkalarına değil “kendine minnet edebilen” olmaktır.

G. Michael Hopf’un bir kitabında (Those Who Remain) yer verdiği çok sevdiğim bir sözü var:

“Rahat zamanlar güçsüz insanlar yaratır ve

Güçsüz insanlar zor zamanlar yaratır.

Zor zamanlar güçlü insanlar yaratır.

Güçlü insanlarsa rahat zamanlar yaratır.”

Raspalamadığımız zamanlar “kendimizi ve hayata dair daha birçok güzelliği ıskaladığımız” zamanlara dönüşebilir. Coca Cola’nın efsane yöneticilerinden Roberto Goizueta, Fortune dergisine verdiği bir röportajda “sektörde böylesine bir rekabet varken rahat uyuyabiliyor musunuz?” diye kendisine sorulduğunda yanıtı “bebekler gibi” olur. “Ne kadar güzel” diye bir karşılık aldığında devamında şunları ekliyor:

“Hayır hayır. Ben, tıpkı bebekler gibi her iki saatte bir uyanıp ağlarım. Değişim ve yenilikle ilgili tedirginlikleri sürekli olarak içimde duyarım.”

Keşke hiç unutmasak bunu: “Başarı, kendi içinde başarısızlık tohumlarını besler.” Kendimize ne olmak ve ne yapmak istediğimizi en çok soracağımız günlerden geçiyoruz. Bundan sonra da bu tip soruları sorabildikçe, yanıtları bulabildikçe “raspalamanın” hakkını daha çok vereceğiz. Ancak bunu yapabildikçe korkularımızdan ve kayboluşlarımızdan biraz daha uzak kalacağız. Raspalamayı yaptıkça cesaretimizi cesaretlendiriyoruz bir bakıma.

Raspaladıkça kendimize iyi geliyoruz. Kendimize iyi geldikçe “ömrümüzün ne kadar ölümlü” yaşamın da ne kadar değerli olduğunu hatırlıyoruz. Hatırladıkça geçmişin hikayelerini tekrar tekrar yazmak yerine geleceğin hayallerini daha çok kurmaya başlıyoruz.

Ne kadar güzel eserler biriktirmişken “İnsan, umutsuzluktan umut yaratandır” diyor büyük usta Yaşar Kemal.

“İnsan, raspaladıkça kendini ve sevdiklerini bulandır” aslında. Yeter ki o güzelim kanatlarını unutup kendini en çok ıskalayan, kendine en çok geciken yine kendisi olmasın. Yapraklarını dökmeyen ağaçlar baharları bilir mi?

Sadece “şimdi” değil ömrümüzün bize “belirsizlik, zorluk veya keyifsizlik” getirebilecek her bir gününü tam bir raspalama vakti.

Sunumdaki Cesaret

Sunumdaki Cesaret

Lise yıllarım… Sınıfta öğretmenimiz büyük bir dikkatle ders anlatıyor, biz de pür dikkat dinleyip not alıyoruz. Derken kapı çalıyor. Gelen öğretmen (genellikle Türkçe öğretmenlerimizden biri), kibar bir şekilde, “Hocam, dersinizi bölüyorum, kusura bakmayın. Ama aşağıya 29 Ekim provaları için Nil’i rica edebilir miyiz?” diye soruyor. Ben, büyük bir keyifle ve prova aşkıyla Türkçe öğretmenime eşlik ediyorum. Sunum için salonda kürsünün arkasındayım. Elimde mikrofon. Öğretmenlerimin beğenisi ve destekleyici tavırları beni o kadar mutlu ediyor ki! İçimden hep aynı ses yankılanıyor: “Ne zevkli bir şey bu!”

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Bir sahnedesin. Karşında şirketin en etkili isimleri, belki sektörün devleri oturuyor. Derin bir nefes alıp sunumuna başlıyorsun. Kelimeler, grafikler, veriler... Her şey akıyor. Ve sonra ışıklar sönüyor. Sahneden iniyorsun ve o an düşündüğün şey şu: “Nasıldım, iyi bir etki yarattım mı acaba?” İşte tam bu noktada hikayen devreye giriyor. Sunumlar sadece verilerle dolu PowerPoint slaytlarından ibaret değil. Sunum, kim olduğunu, neleri savunduğunu ve geride nasıl bir iz bırakmak istediğini anlatma fırsatıdır. Peki, o izi bırakmak için sunumlarını nasıl unutulmaz hale getirebilirsin? Anlatayım!

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

Hızla değişen iş dünyasında, liderlik anlayışı köklü bir dönüşüm geçiriyor. Artık liderlik, yalnızca iş sonuçlarına ulaşmak ya da bir ekibi yönetmekten ibaret değil; anlam yaratmak, çalışanlara ilham vermek ve kalıcı değerler oluşturmakla ilgili. Ancak bu noktada önemli bir ayrım yapmamız gerekiyor: İşyerinde gerçekten “değer” mi katıyorsunuz, yoksa “eğer” bahanesine mi takılıyorsunuz?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kelimelerin sihirli olduğuna inanırım. Etkisi ve hakimiyeti var insanlar üzerinde. Bu nedenle de hangi etkiyi yaratmak istediğimize göre kullandığımız kelimeleri önce açıklamak gerekliliğine inanıyorum. Çünkü kelimenin bizim zihnimizdeki karşılığı ile okuyucunun zihnindeki karşılığı çok farklı olabiliyor.

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Liderlik dediğimizde konu genelde strateji, kararlılık, karar verme, zeka ve bilgiye dayalı sonuçlar üretme perspektifinden anlatılır. Günümüz iş dünyasında ise bir liderin başarısı sadece elde ettiği finansal sonuçlar, ulaştığı iş hedefleri ile değil, aynı zamanda çalışanların moral ve motivasyonu, bağ kurma, organizasyona karşı oluşan bağlılık gibi kriterlerle de ölçülüyor.