Yöndeşlik
Yeni nesil liderlik dediğimiz şey, aslında yönetim biliminde geçmişi oldukça eskiye dayanan komuta-kontrol sisteminin çöküşü sonucunda ortaya çıkan yeni koşullar ve yeni ortamdır. Böylesine geçmişe dayalı bir sisteminin çöküşü, niteliği ne olursa olsun - ister şirket, ister kamu kuruluşu, isterse de bir dernek veya vakıf olsun - tüm organizasyonların yönetiminde artık yepyeni yaklaşım ve uygulamaların gereğini gündeme getiriyor.
Komuta-kontrol sistemi ortadan kalktığında ise, bunca zaman hiç alışık olmadığımız farklı durumlar ortaya çıkıyor. Her şeyden önce yetki ve sorumluluk birbirinden ayrılıyor. Yepyeni kuşaklar (bkz Y ve Z kuşakları) kendini göstermeye başlayıp bir de pozisyonlar değiştikçe, sorumluluk artıyor, lakin çalışanlara emir vererek iş yaptırma otoritesi azalıyor. Bu arada, 2017 yılı itibariyle çalışanlarından hala “personel veya bizim eleman” diye bahseden, hatta onların durumlarına ve sorunlarına aynı minvalde (yani 78 model) yaklaşan o kadar çok kurum var ki.
Bunca yıl, işlerin yapılmasını sağlamanın sade ve net bir formülü vardı ve bunun adına "emir verme yetkisi" deniliyordu. Yeterlilik ve değerlilik kavramlarının karşılığını bulundukları organizasyonlar içinde arayan insanlar için bu yöntem, artık pek de geçerli değil. Her bir çalışan, biraz daha güçlü bir ortaklığın peşinde.
Bugünlerde, insanlar çalıştıkları kurumlarda, ücret ve benzeri maddi faydaların yanında başka şeyler de arıyorlar. Farklı bakış açılarını (paradigmalarını) ortaya koyma fırsatlarını arıyorlar mesela. Hemen ardından, takdir edilme, değer görme ve kendilerini geliştirme olanakları arıyorlar. Hepsinden önemlisi de, gerek kendileri gerekse de tüm paydaşlar için anlamlı bir amaca hizmet etme duygusunu arıyorlar. Yöndeş kelimesi, TDK Sözlüğü’nde “Yönü aynı olan, aynı yöne bakan” karşılık buluyor. Art arda gelen bu iki ifadeye, bence üçüncü ve çok önemli bir ifade eklemek gerekiyor:
“Aynı yöne inanmak.”
Aynı yöne bakıp inanmak, organizasyon içinde, konular ne kadar operasyonel veya stratejik olursa olsun, mümkün olduğunca yöndeş hareket etmektir. İnandığın her bir konuya, çözüm ve hayal ortakları aramak, onları da inandığın o yolculuğa katmaktır. Ancak böyle olduğu zaman o ekosistem içerisinde sinerji oluşur, ilişki ağlarında güvenli bir ortam yaratılır ve her seviyede ortaklık sağlanır.
Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümünden Dr.Thomas Glass üç bin kişiyi, on yıl boyunca takip ettiği araştırmasında, güçlü sosyal bağlara sahip olan insanların çok daha sağlıklı yaşadıklarını bilimsel olarak kanıtladı. Bu insanlar sadece mutlu ve huzurlu olmakla kalmayıp, bedenen de çok daha sağlıklı bir hayat sürüyorlardı. Kendilerini bir aileye, bir takıma ait hisseden kişilerin yaraları çabuk iyileşiyor, hastalıkları daha hızlı geçiyor ve yaşlılıkları daha sağlıklı sürüyor. İçinde bulunduğu güçlü aile bağları ve iyi dostluklar aslında insana “şifa veriyor.” Bir yere, hele hele ortak bir inancın olduğu bir yere ait hissetmek, insanlara “değerlilik” adına çok iyi geliyor.
Değerlerin örtüştüğü takımlarda yöndeşliği sağlamak çok daha hızlı ve kolay oluyor. Ortak değerlerin keşfedilmesi ve bunların “önemli birer pusula” haline getirilmesi konusunda o organizasyonun, o takımın yöneticilerine çok önemli rol ve sorumluluklar düşüyor. “Adil olmak” konusu ise değerlerin en önemli lokomotifi haline geliyor.
Yöndeşliğin hayat bulduğu ortamlarda, tabuların yerini yepyeni bakış açıları, korkuların yerini ise diyalog hem de her seviyede güçlü bir diyalog alıyor. Pozisyon gücü dediğimiz şey, endüstri 4.0 ı konuştuğumuz bir dünyada raf ömrünü hızlıca tamamlıyor.
İlişkilerdeki temel rolleri “itiraz eden ve ikna edilen” olarak ayırmak yerine, kurumsal faydayı hep birlikte en öne koyan takımlar çok daha etkili oluyor. Dünün doğrusunu, bugünün yanlışı olarak görüp, bunu iyi bir çeviklikle hayata geçiren markalar fark yaratıyor. Otokratik olanlar değil, artık “itiraz duymayı seven liderler” yöndeşliği strateji seviyesine çok daha rahat bir şekilde taşıyabiliyor.
Ayşe Arman’ın kendisine yönelttiği “Mental güç nedir? Konu mental güce geldiğinde siz bir Zeus musunuz?” sorusuna, birlikte çalıştığı takımları tam 9 kez Euro Lig şampiyonu yapmış bir hoca olarak Zeljko Obradoviç’in verdiği yanıt şöyle :
“Ben hiçbir şey değilim, sadece işini iyi yapmaya çalışan biriyim. Mental güç, kendinize güven duymanız demektir. Basketbol potası bazısına iğne deliği kadar küçük gelir, “Topun içeri girmesi mümkün değil!” diye düşünür. Bazısına da kazan kadar büyük gelir, “Girmemesi mümkün değil!” diye düşünür. İşte biz, oyuncularımızın ikinci şıktaki gibi düşünmelerini sağlamaya çalışırız. Bunun adı “mental hazırlık”tır.”
İkinci şıktaki düşünmeye başlayan ve o çemberi kazan kadar büyük olduğuna inanan oyuncular çoğaldığında, işte o zaman yöndeşlikten bahsedebiliyoruz. Ancak hep birlikte inandıkça, mental hazırlığı tüm paydaşlar olarak yaptıkça, kupalara doğru sahici ve yürekli adımlar atabiliyoruz.
Her bir başarı hikayesi, biraz derinlemesine baktığınızda, bir birlikte başarma hikayesidir. İçinde duygu, umut, heyecan ve ilerlemeye dair nice güzel duygular barındıran. Yaşama dair hangi konu, hangi öncelik olursa olsun, paydası arttıkça, çok doğal olarak, faydasını arttırıyor insan.
İnsanın yaptığı işlerle, o organizasyondaki yeri veya hayattaki amacı arasındaki güçlü bağlar kuruyor olması, hangi konumda olursa olsun, çok daha mutlu çalışmasına yani varlığıyla değer katmasına vesile oluyor. Bu bağlamda, bilhassa o bölümün karar verici yöneticileri için güçten değil de “kalpten gelen bir liderlik” gerçek anahtarları sunuyor.
Hayata biraz bakın; enerjimizi nereye koyarsak, hayat orada gelişiyor. Enerjilerimizi, ortak ve anlamlı kılarsak, her birimizin ve hepimizin hayatı güzelleşiyor. Bunun için de, çok büyük bir organizasyon olmamız gerekmiyor, bazen birbirine en sahici haliyle kenetlenen bir bölge veya bölüm olmamız yetiyor. “Ortak derdiniz, ortak davanız” ne kadar çoksa ve böylesine bir çokluk ne kadar anlamlıysa o kadar çok yöndeşlikten bahsedebiliyoruz aslında. İçinde dil birliği, duygu birliği, hedef birliği ve en önemlisi de güçlü bir ülkü birliği barındıran bir yöndeşlikten.
“Sevmek birbirine bakmak değil, birlikte aynı yöne bakmaktır.” der Küçük Prens kitabının yazarı Antoine de Saint-Exupery. Yöndeşlik ise, birlikte aynı yöne baktıkça, birbirini daha çok anlamak, birbirine daha çok inanmak ve birbirine güç vererek başarmaktır.