10 YIL
İnsanoğlunun şu kısacık ömründe gitgide çok daha fazla zamanını alan sosyal medyanın birbirinden farklı ve ilginç trendleri hiç hız kesmeden içinde bulunduğumuz yılda da devam ediyor. Son zamanlarda sosyal medya kullanıcılarının çoğu “10 yıllık fotoğraflarını öncesi – sonrası / #10yearchallenge” olarak paylaştı ve paylaşmaya da devam ediyor.
Hayat bizi, bazen yolun çok başlarında bazense ortalarında, kırmaya veya hırpalamaya çalışıyor. Bunun önüne geçebilmenin en önemli reçetelerinden birisi de “kendimizle ve hayatla barışık olmak” olarak karşımıza çıkıyor. Geriye dönüp şöyle bir baktığımızda günlerimiz ya bir şeyleri beklemek, ertelemekle geçiyor ya da “yapılacaklar listesini” gerçekleştirmekle geçiyor.
Yaşamın bizim için ne zamandır durduğunu veya yerinde saydığını bilmektense zamanımızı yaşama döndürmeye biraz daha çok gayret edebiliriz. Hem de bunu bayağı bir alışkanlık haline bile taşıyabiliriz. Kolay dediğimiz şey her zaman daha rahattır, durmayıp ileriye doğru adımlar attığımız sürece hayat bize daha çok inanır.
Çerçevelerimizi sadece bundan on yıl sonra değil de bu senenin sonunda, gelecek senenin ortasında veya bir sonraki bayram zamanında neyle doldurmak istediğimiz asıl belirleyici olan. Bunu yaparken, bakış açılarımızı genişletiyor olmak çerçevelerimizin boyutuna da içeriğine de kesinlikle artı değerler katıyor olacak. Kendi yağımızda kavrulup gitmek hep kolay, her güne korktuklarımızla değil de heyecan duyduklarımızla uyanmak bize hep yolculuğu anlatacak.
Küçük veya büyük demeden yaşamımız boyunca yapacağımız değişimler, onlara tutkuyla sahip çıktığımız ve inancımızı koruduğumuz sürece anlamlı sonuçlara yol açar. Böylesine bir gelişim veya değişim hem zaman alır hem de öğrenmemiz adına çok lezzetli fırsatlar yaratır. Zorluklardan yılmadan insanlar kendini ve sınırlarını daha güçlü tanır.
Hafta, ay veya yıl hiç fark etmez, hangi zaman dilimi sonrasında olursa olsun, yaşadıklarınıza dönüp şöyle bir bakıp “artıdayım” demenin yollarını ne kadar sıklıkla düşünüyoruz?
Oysa ki çoğunlukla niyetlere yakın eylemlere uzağız. Eylemlerimizin içimizdeki anlam ve gayeye dokunmasına iyice bir uzağız.
Yoksa öylesine büyük duygusuzluklar sonrası hayallerimizi yere bırakıp ya da dolaplara kaldırıp olan bitenlere kolayca teslim mi oluyoruz?
Osmaniye’den hemşehrim olan Ümit Besen’in Nikah Masası adlı parçasında söylediği çok önemli bir bölüm var:
“Hayaller kurardık, biz yıllar önce.”
İki yolumuz var aslında: Ya durmadan hayaller kurup arkasından yeterince adım atmamak ya da o hayalleri bir bir yaşamımıza taşımak.
Eninde sonunda ömrümüze biçeceğimiz değerler hep o çerçevelerin içine hangi değerleri, hangi anlamları kattığımızla bağlantılı olacak. Böyle olunca suret değişse de aslımız hep hikaye ve hayallerin peşinde olacak. Yaşam gayemizin hakkını verdiğimiz her bir deneyim, her bir öykü albüme birbirinden nefis kareler katacak.
ABD’li ünlü filozof ve yazar Ralph Waldo Emerson’un çok sevdiğim bir sözü şöyle diyor:
“Başkalarının olmadan önce, kendimizin olmalıyız.”
Değersizlik veya yetersizlik duyguları içimizi böylesine kaplamadan önce yapabileceğimiz şeylerin sayısı hiç de az değil. Değer ve yeterlilik barındıracak en güzel hayalleri gerçek kılmak için insanın kendi kalbiyle ilişkisi sahici ve güçlü olabilmeli.
Oysa ki çok daha güzel fotoğraflarımız olabilir ömrümüz yettiğince. Mükemmeliyetçilik yerine sürekli öğrenmeye ve büyümeye odaklanabiliriz içimizden geldiği en tutkulu, en özgür halimizle. Yaşam boyunca yapmakla sorumlu olduğumuz işler kim olduğumuzu tanımlayamaz, tamamlamamıza destek verebilir sadece.
Bundan on yıl sonra başarı odaklı mutluluk hikayelerinden daha çok “mutluluk odaklı başarı” deneyimleri her birimize çok daha iyi gelecek kesinlikle. Daha iyiyi, daha çok mutluluk getiren şeyleri yapma yolcuğumuzdan hiç ödün vermeden yaşamak bize an anlamlı fotoğrafları sunacak bir şekilde. Mutlu bir insan olmak, yaşama katacağımız eylem ve hamleler çerçevesinde her şeyden önce bizim elimizde.
Bunun için de yaşama, organizasyonlara liderlik yapacak insanların “hayal kurup inandıkları yolda” durmadan çalışmaları, hep en iyiye ulaşmaları için de hatalarını, hayal kırıklıklarını dert etmeden “emek ve gayretlerini” en güçlü şekilde bu yolculuğa katmaları gerekiyor.
Ancak böyle olduğunda, insanların ve organizasyonların yaşama attıkları imza ve ortaya çıkardıkları eserler “çok daha kalıcı” oluyor. İster bir ister on yıl sonra olsun, kendimize ve hayallerimize hürmetimiz daha çok oldukça kendimize değer ve anlamlar katmanın yolları adım adım açılıyor.
Kendi öykülerimiz, kendi resimlerimiz, kendi zaferlerimiz ve kendimize dair daha birçok şey bizden çok daha cesur ve tutkulu adımlar bekliyor. İnadı ve sıradanlığı biraz bırakabilirsek, her yeni günde, her birimizin hayatında birilerine anlatacağımız ne çok hikaye birikiyor.
Bu yılın sonundaki fotoğraf ve arkasındaki hikayeniz nasıl olsun?