Qmark Danışmanlık A.Ş.
Qmark Danışmanlık

Yaşam Enerjimiz

Yaşam Enerjimiz

Günümüzde, “7/24 ulaşılabilirlik”; neredeyse her bir kurumun, her bir markanın, hatta birçok insanın vazgeçilmez bir sloganı haline geldi. Hele hele yakın çevremizdeki onlarca akıllı cihaz sayesinde her an bu sloganın hakkını verir bir durumda olmak, bizden bazı şeyleri alıp götürebiliyor.

Üretkenlikten daha güçlü bahsedebilmek için, yoğunluğu ve kalitesi yüksek olan bir enerjiyi tetiklemek gerekiyor. Neden mi? Çünkü, enerji her zaman verimliliğe yol açmayabilir. Onu nasıl kullandığımız ve yönettiğimiz çok belirleyicidir.
İnsanlar birşeyleri yaparken enerjilerini dört ana boyutta odaklıyorlar:

Yürekten adanma
Bağlanma
Kısmen bağlanma
Kopma
Yürekten adanma dediğimiz şey, sabah kalktığımızda yüksek bir isteklilik ve mutluluk duymak, günün sonunda da benzer bir duyguyu sürdürmekle başlar. Gallup’un ABD’de yaptığı bir araştırma insanların %55’inin işlerine ve kurumlarına  kısmen bağlı, %19’unun da kopuk olduğunu ortaya koymuştur. Aynı araştırmaya göre, yeni bir işe girenlerin %38’inin 6 ay sonra işine karşı tutumu “bağlılık” düzeyinde kalırken, üç yıl sonra bu oran %22’ye inmektedir. Bunun bir sonrası adımı ise sırasıyla “kısmen bağlanma” ve ardından da “kopma” haline geliyor.

Einstein’ın o meşhur “E = mc2” teoremi, fizikte kütle-enerji eşitliğinin temel formülüdür. Bu formül, hangi formda olursa olsun enerji ile kütle arasında ilişki kurar. Bu formülde boşluktaki (vakumlanmış ortam) ışık hızının karesi, kütle birimlerinden enerji birimlerine dönüşüm katsayısı için kullanılır. Formülü bir cümlede anlatmamız gerekirse: Kütlenin, dönüştürme katsayısı olan ışık hızının karesi ile çarpılarak dönüşüm sonrası çıkacak enerjinin hesaplanmasıdır.

Ben, bugünlerde bu formülü (kendimce) şöyle anlatıyorum :

Enerji = motivasyon X cesaret

Motivasyon, en yalın anlamıyla, bir insanı belirli bir amaç için harekete geçiren güç demektir. İnancımızın arttığı anlarda doğal olarak motivasyonumuz da artar. “Neden bunu yapmak istiyorum?” sorusuna kendimizden doğru ne kadar çok yanıt bulabiliyorsak, motivasyon dediğimiz şey o kadar çok bize güç yani enerji katar.

Cesaret ise, kaygılara veya korkulara rağmen belirsizliklere doğru yelken açmaktır. Kalbimizin güçlü bir şekilde kan pompalamasını, hücrelerimizin de daha bir sağlıklı olmasını istiyorsak cesaretli olmak iyi yaşamak, güzel yaşamak adına en önemli anahtarımızdır.

Henüz çok kısa süre önce kaybetmiş olduğumuz boksun efsane ismi Muhammed Ali "Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım" diyerek Vietnam Savaşı'na gitmeme cesaretini göstermiş bir isim. Sırf bu yüzden, 5 yıl hapis ve 10 bin dolar para cezasına çarptırıldı, lisansı ve pasaportu elinden alındı. Dava süresince maddi sıkıntılar yaşadı ve sonunda iflas ettiğini açıklamak zorunda kaldı. Çok uzun bir süre, ailesinin yardımı ve üniversitelerde para karşılığı yaptığı konuşmalarla geçimini sağladı. 1970'te temyiz davasını kazanıp tekrar boksa döndü.

Bir düşünün, nasıl bir dönemden geçerseniz geçin cesaretinizi yaşattığınız sürece enerjinizin azalma imkanı var mı?

Yaratıcılık da, yenilikçilik de yaşam enerjimizin ta kendisidir. Böyle bir potansiyel enerjiyi biz (içten dışa doğru) tetiklemediğimizde zamanla azalır veya yok olur. Günümüzde çalışanlar, farklı zeka, çalışma çeşitlerini tetikleyecek ve kendilerini harekete geçirecek yerlerde çalışmak istiyor. Bunun için de kendi talepkar hallerini her bir günde daha da çok aşikar hale taşıyorlar.

Gitgide çok şeyin sıradanlaştığı, gelecek kaygılarının çoğaldığı bir dünyada, bugünlerde yüzümüzü biraz daha çok kendi güneşimize çevirmeye ihtiyacımız var. Çünkü, ihtiyaç duyduğumuz asıl enerji orada. Kendi güneşimiz bize, hayallerimizi, heveslerimizi, hedeflerimizi daha çok anlatıyor ve yaşatıyor olacak.

Şimdi tam bir sene ileriye gidecek ve hayatınızda hiçbir şeyin değişmediğini görecek olsanız ne hissedersiniz?

Kim olduğumuzu bildiğimiz zaman zekamızı da biliriz, ne olduğumuzu da biliriz. Organizasyondaki tüm departmanlar artık daha bir yaratıcı ve yenilikçi olmak zorunda. Enerjimizi yansıttığımız sürece fark yaratabiliyoruz. Bildiklerimiz bizi yetkin veya usta yapamıyor. Bildiklerimizi cesaretle, yenilikle ve yürekten adanma ile hayata geçirebilmek, uygulayabilmek bizi önce yetkin ardından da usta yapıyor. Beceriyi eyleme, eylemlerimizi de cesaretle sürekliliğe dönüştürmek gerekiyor.

Peki siz ne kadar enerji dolunuz? O enerjinize en zor zamanlarda bile, motivasyonunuz ve cesaretinizle ne kadar çok sahip çıkıyorsunuz?Unutmayın, Richard Wilkins’in söylediği gibi :

“Mucize, enerjinizi korkularınıza değil, rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar.”

Sunumdaki Cesaret

Sunumdaki Cesaret

Lise yıllarım… Sınıfta öğretmenimiz büyük bir dikkatle ders anlatıyor, biz de pür dikkat dinleyip not alıyoruz. Derken kapı çalıyor. Gelen öğretmen (genellikle Türkçe öğretmenlerimizden biri), kibar bir şekilde, “Hocam, dersinizi bölüyorum, kusura bakmayın. Ama aşağıya 29 Ekim provaları için Nil’i rica edebilir miyiz?” diye soruyor. Ben, büyük bir keyifle ve prova aşkıyla Türkçe öğretmenime eşlik ediyorum. Sunum için salonda kürsünün arkasındayım. Elimde mikrofon. Öğretmenlerimin beğenisi ve destekleyici tavırları beni o kadar mutlu ediyor ki! İçimden hep aynı ses yankılanıyor: “Ne zevkli bir şey bu!”

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Hikaye Değil, Hikayeni Anlat: İş Dünyasında İz Bırakmanın Sanatı

Bir sahnedesin. Karşında şirketin en etkili isimleri, belki sektörün devleri oturuyor. Derin bir nefes alıp sunumuna başlıyorsun. Kelimeler, grafikler, veriler... Her şey akıyor. Ve sonra ışıklar sönüyor. Sahneden iniyorsun ve o an düşündüğün şey şu: “Nasıldım, iyi bir etki yarattım mı acaba?” İşte tam bu noktada hikayen devreye giriyor. Sunumlar sadece verilerle dolu PowerPoint slaytlarından ibaret değil. Sunum, kim olduğunu, neleri savunduğunu ve geride nasıl bir iz bırakmak istediğini anlatma fırsatıdır. Peki, o izi bırakmak için sunumlarını nasıl unutulmaz hale getirebilirsin? Anlatayım!

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

İşyerinde "Değer" mi Katıyorsun, "Eğer" mi Takıyorsun?

Hızla değişen iş dünyasında, liderlik anlayışı köklü bir dönüşüm geçiriyor. Artık liderlik, yalnızca iş sonuçlarına ulaşmak ya da bir ekibi yönetmekten ibaret değil; anlam yaratmak, çalışanlara ilham vermek ve kalıcı değerler oluşturmakla ilgili. Ancak bu noktada önemli bir ayrım yapmamız gerekiyor: İşyerinde gerçekten “değer” mi katıyorsunuz, yoksa “eğer” bahanesine mi takılıyorsunuz?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kelimelerin sihirli olduğuna inanırım. Etkisi ve hakimiyeti var insanlar üzerinde. Bu nedenle de hangi etkiyi yaratmak istediğimize göre kullandığımız kelimeleri önce açıklamak gerekliliğine inanıyorum. Çünkü kelimenin bizim zihnimizdeki karşılığı ile okuyucunun zihnindeki karşılığı çok farklı olabiliyor.

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Liderlik dediğimizde konu genelde strateji, kararlılık, karar verme, zeka ve bilgiye dayalı sonuçlar üretme perspektifinden anlatılır. Günümüz iş dünyasında ise bir liderin başarısı sadece elde ettiği finansal sonuçlar, ulaştığı iş hedefleri ile değil, aynı zamanda çalışanların moral ve motivasyonu, bağ kurma, organizasyona karşı oluşan bağlılık gibi kriterlerle de ölçülüyor.