Zamanı Hayata, Akışı Mutluluğa Dönüştürmek
Çoğunlukla mücadeleyi azaltıp mükemmeliyetçiliği çoğaltan (hatta alkışlayan) bir dünyada yaşıyoruz. Halbuki mutluluğumuz adına her gün biraz daha dayanıklılık ve yılmazlık geliştirebiliriz ki bu da hayatımızın en değerli seçimlerinden de birisidir. Mücadelemiz başlarda mutsuzluğa yol açacak olsa da eninde sonunda “kendin olmaya dair mutluluklarımızı” kucaklar.
Hayatın bize sunduğu ve sunacağı her şey aracılığıyla mutluluğun yolunu - sağlık, öğrenme, bağlantı kurma ve kendi yolumuzu çizme - senaryolarını kendimizden doğru seçebiliriz. Bu, her ne olursa olsun, koşullarımızın değil kararlarımızın bir ürünü olmanın bize sunacağı sahici bir güçtür.
Hayatın ve öğrenmişliklerimizin getirdiği her şey gerçekten (benliğimiz ve duygularımız adına) bizim istediklerimiz mi? Duygusallığımızı değil de duygularımızı hiç kategorize etmeden biraz serbest bırakıp “çocuk ruhuyla istemenin coşkusunu” biraz yaşasak yollarımız bambaşka yolculuklara çıkacak.
Kendimizi ne kadar cesurca duyarsak o kadar derinden anlayacağız. Ne duygularımız yersiz ne de aklımız yetersiz. Hiç birimiz az değiliz, her birimiz değerlerimizin, duygularımızın ve düşüncelerimizin sayesinde hayatlarımızın hem çırağı hem de efendisiyiz.
“Hayatınızın en önemli iki günü; doğdunuz gün ve neden doğdunuzu anladığınız gündür” demiş Mark Twain.
İçimizdeki o güzelim seslerle kendi yolumuzda gittikçe “mücadeleci ve mutlu olma halimizi” her gün iyileştirebiliriz. Yıllar sonra yeni hayaller kurdukça daha mutlu daha güçlü olmayı da yeniden keşfedebiliriz. İstikrar mucizedir, bunu her yeni günde yaparsak “zamanı hayata - akışı mutluluğa” dönüştürebiliriz.