Yolda Olmak
Yakınlarda Antalya da, verimli olduğu kadar keyifli giden bir yönetim programı yaşadım. İki ayrı grupla çalıştım ve her ikisinde de gülüşleri, hüzünleri, paylaşımları ile oldukça zengin bir akış yaşadım. Bunlardan bir tanesinin kapanış anlarında “aklımızda kalanları” konuşurken, bir katılımcımızdan programı oldukça güzel anlatan bir yorum geldi :
“Bu konuştuklarımız ve yaptıklarımız, bana hep yolda olmayı anlattı.”
Evet, yolda olmak demek; yolun neresinde olursak olalım, ileriye doğru adımlar atmak demekti. Bazen herşeye rağmen, bazen de rast giden tüm güzellikleri ile akıp giden hayatı es geçmemekti. Beklemek, durmak, ertelemek yerine “yaşamın her bir anında” daha da çok olmak demekti.
Peki, ne oluyor da, ister işinde isterse de ilişkilerinde insanoğlu için “yolda olmak” çoğunlukla meşakatli bir konu haline geliyor?
Muazzam bir varlığımız olan beynimizin, en tehlikeli yanlarında birisi “Ters Çaba” kuralına göre hareket ettiği zamanlardır. Yaşamaktan en çok korktuğunuz şeye odaklanırsanız, beyniniz de onu size doğru çeker ve korktuğunuzu başınıza getirir! Bu yaşanana ise “ters çaba kuralı” denir. Bataklıktan kurtulmaya çalıştıkça biraz daha dibe gömülmeye benzer. Beynimiz odaklandığımız hedef için çalışır, hatta hedef olumsuz birşey olsa bile onu gerçekleştirmek için çalışır.
Böylesine zorlu bir durumda çok güçlü bir çıkış yolu var : “Korkumuza değil de, konumuza odaklanmak.” Yaşamaktan en çok korktuğunuz şeye değil de, bizzat yaşamak istediğiniz en iyi şeye odaklanın. Ruhunuzda ve aklınızda en çok neyi yaşamak isterseniz, kendi yaşantınıza adım adım onu katarsınız; yani, kendi yolunuza doğru adımlar atarsınız...
İşimize ve ilişkilerimize baktığımızda yolda olmamızı sağlayan birçok şey var aslında; uğruna heyecan duyduklarımız, ne olursa olsun yapmayı aklımıza koyduklarımız ve de yaşamın çok farklı evrelerinde hiç korkmadan yine yaşamın kendisine dair meydan okuyuşlarımız...
Avustralyalı yazar Bronnie Ware “Ölmek Üzere Olanların En Yaygın 5 Pişmanlığı” adında bir kitap yayınladı. Hasta insanların bakıcılığını üstlenen Bronnie Ware, araştırmalarına da bu şekilde başlamış. Peki nedir bu en yaygın 5 pişmanlık ve bize anlattıkları, gelin bir bakalım:
1. “Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.”
Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa, dönüp çocukları ile ilgili kaçırdıkları anlarını yeniden yaşamak istediklerini gözlemledi.
2. “Başkalarının benden bekledikleri yerine keşke kendi istediğim hayatı yaşayacak cesaretim olsaydı.”
Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını gerçekleştirdiklerini görüyor ve bundan büyük bir pişmanlık duyuyor.
3. “Keşke duygularımı açıklayacak cesaretim olsaydı.”
Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmak için duygularını bastırdığını söyleyen Ware, bastırılan duyguların insan sağlığı üzerinde son derece olumsuz etkileri olduğunu ileri sürdü. Duyguları açıkça belli olamayan hiçbir ilişki de “sahici” hale gelemiyor, ilerleyemiyor.
4. “Keşke arkadaşlarımla ilişkimi kesmeseydim.”
İnsanların kendi yaşamlarına çok fazla odaklanıp arkadaşlarıyla ilişkilerini yitirdiğini ancak ölüm yatağında fark ettiğini söyleyen Ware, ölmekte olan insanların en çok eski dostlarını özlediğini söyledi.
5. “Keşke daha mutlu olmama izin verseydim.”
Çoğu insanın mutluluğun aslında bir seçim olduğunu ölüm anı gelene dek fark etmediğini söyleyen Ware, insanların rahat yaşamak uğruna eski alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kaldığını belirtti.
Alışkanlıklarından vazgeçmek istemeyen insanların değişme korkusu yaşadığını ve daha fazla mutlu olma şansını kendi kendilerine yok ettiğini belirten Ware, ölüm yatağındaki hastalarının “Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar korkmasaydım” diyerek pişmanlıklarını dile getirdiğini sözlerine ekledi.
Ware’in bu kadar güçlü bir o kadar güncel bulgularına, Cenap Şehabettin’in anlamlı bir sözü, bir o kadar çok destek veriyor:
"Yerinde sayanlar, yürüyenlerden hep daha fazla gürültü çıkartırlar...”
Mutlu olmayı gerçekten aklınıza koymuşsanız -ki bu günümüzde gitgide zorlaşıyor- duygularınızın ve isteklerinizin gerçekten sizin içinizden mi geldiğini, yoksa başkalarının sizden talep ettiği, yakıştırdığı veya zorladığı şeyler mi olduğunu anlamak “kendinize özgü bir yolculuğun” ilk büyük adımı olabilir...
Tersine çabaları da, pişmanlıkları da, yerinde saymaları da bir bir terk edebiliriz, yolun ve yolculuğun kendisinden şüphe değil de, “heyecan duyduğumuzda”...
Yolda olmak demek, korkmadan yürümek demek aslında. Geçmişe saplanıp kalmadan, geleceğin olası olumsuz senaryolarına kapılmadan, “yaşamı olanca güzelliği ile solumak” demek bir bakıma. Kendimize “ne olacak acaba” yerine “neler yapabilirim” diye sorabilmek, yaşamın her sabahında, her anında...
Yani “Yolda olmak”, inandıklarından ve istediklerinden bir an bile vazgeçmeden, korku ile arkana bakmak değil de, daha çok tutku, daha çok heyecan ve daha çok deneyerek öğrenmektir, büyümektir aslında...
Efesli ünlü filozof Herakleitos'a göre “her şey akar ve sürekli değişir”. Siz de hayata pencerelerden bakmayın, eğer gerçekten isterseniz yaşamın olağan değişimi çerçevesinde, biraz daha güçlü akabilirsiniz, yeter ki çok isteyin, hep inanın...