MENTAL DAYANIKLILIK MUTLULUĞUMUZU İNŞA EDİYOR
Ünlü yönetmen Nolan’ın filmi Inception’da insanların zihinlerinin içine ve rüyalarına girilir, zihinlerinden fikirler çalınır ve zihinlerine fikirler enjekte edilir. Film, hiçbirimizin rüyalarımızın başını hatırlamadığını, kendimizi bir anda rüyanın ortasında bulduğumuzu, rüyaya teslim olduğumuzu, olayları yönetemeyip, çaresizce içinde savrulduğumuzu vurgular. İşte bilinçaltından bu fikir çalma ve enjekte etme işleminde, tam da rüyadaki bu “dikkat yoksunluğundan” yararlanılır…
Başımıza gelen birçok olay da böyledir; ya farkına varmadığımız davranış, tepki ve inançlarımızdan dolayı kendimizi içinden çıkılmaz durumların ortasında buluruz ya da yaşam bizi tıpkı rüyalarımızda olduğu gibi hiç alışık olmadığımız sahnelerle aniden yüzleştirir. Bu olayların içinde tıpkı rüyalarımızdaki gibi kontrol hissini kaybeder, olayların bir şekilde bitmesini, dinmesini sonlanmasını bekler dururuz ve ne yazık ki savruluruz…Bazılarımız ise sahip olduğu iç kaynaklar sayesinde yaşamda karşılaştığı zorlu dönemlerden, değişikliklerden ve başarısızlıklarından sonra çok daha kolay toparlanır, olayların içinden çok daha güçlü bir şekilde çıkar.
Türkçe’de “dayanıklılık” (mukavemet) olarak ifade bulan kelimenin İngilizce karşılığı olan “resilience” aslında mühendislikten borç alınmış bir kelimedir. Bir cismin üzerine bir kuvvet, bir basınç uygulandığında cismin eski haline, formuna, yapısına dönebilme kabiliyetidir. Bir cisim, nasıl kendini toparlamak için güç ve esnekliğe ihtiyaç duyuyor ise biz insanlar da aynı şekilde mental olarak dayanıklı olabilmek için güç ve esneklik özelliklerine ihtiyaç duyarız.
Bu özelliklere sahip olduğumuzda, zorluklar karşısında dirençli kalırız, odağımızı ve azmimizi kaybetmez, zorlukları bir fırsat olarak görürüz, yolumuza ne çıkarsa çıksın güven ve pozitif yaklaşım sergileriz.
Bu yüzdendir ki, mental olarak dayanıklı olmak için ne düşündüğümüzün ve bunu neden düşündüğümüzün farkına varmamız çok kıymetlidir. Rüyalarımızın başını hatırlamadığımız gibi çoğu zaman düşünce zincirlerimizin de başını hatırlamayız, aklımıza birçok düşünce akın eder ve biz kendimizi bu düşüncelerin içinde kaybolmuş buluruz. Dikkatimizi geliştirmek bu noktada çok değerlidir; hatta öncelikle dikkatimizin nerde olduğuna dikkat etmemiz... Mental Dayanıklılık, zihnimizden geçenlere dikkat etmekle başlar ve sonrasında da zihnimize konu hakkında realistik ve optimistik düşünceleri “enjekte etmekle” devam eder.
Mental Dayanıklılığı geliştirebilen, yani yaşamdaki mutluluğunu yaratabilen bireylerin 4 önemli ortak “düşünce yapısı” bulunur. (Tomas Turner,Mental Toughness)
1- Yaşamımın kontrolü bende!
Bu düşünce yapısına sahip isek, yaşamımızın kontrolünün kendi elimizde olduğunu hissederiz. Duygularımız, davranışlarımız ve tepkilerimizin kontrolünün bizde olduğunu biliriz. Diğerlerinin duygularından, söylemlerinden, eleştirilerinden daha az etkileniriz. Kim olduğumuz, değerlerimiz ve yaşam vizyonumuz hakkında netliğimiz vardır.Aksi durumda ise, olayların hep bizim başımıza geldiğini, yaşananlar üzerinde bir kontrolümüzün ve etkimizin olmadığını savunur ve bir kurtarıcı bekler dururuz.
2-Yaşamımın sorumluluğu bende!
Bu inanç güvenilirliğimiz ve odaklanmışlığımız üzerine kuruludur. Sorumluluk yönümüz kuvvetli ise kendimize etkili hedefler koyarız, hedeflerimizi başarmak için gerekli uygulanabilir adımları atarız. Önümüze ne gelirse gelsin odağımızı ve dikkatimizi dağıtmadan azimle hedefimize bağlı kalırız. Hedefimiz yolunda bağlı kalacağımız rutinler ve yeni alışkanlıklar geliştiririz.Ancak hedef belirlemekte ve önceliklendirmede zorluk çekiyor, rutinlere adapte olma sorunu yaşıyorsak, diğer insanlar, olaylar, konular ve koşullar sebebi ile odaklanamıyorsak, yaşam sorumluluğumuzu pek üstümüze almadığımızı söyleyebiliriz.
3.) Yaşamımdaki zorlukları göğüsleyebilirim!
Bu sözü esnekliğimiz, kararlılığımız ve adaptasyon kabiliyetimiz yüksek ise söyleyebiliriz. Beklenmedik ani değişimlerde, zorlu süreçlerde elimizden gelenin en iyisini yapacağımıza dair inancımız tamdır. Zorlukları, değişimi ve terslikleri tehdit olarak değil, bir fırsat ve öğreti olarak görürüz. Bakış açımızı esnetip farklı çözüm yolları üretebilir, farklı fikir ve önerilere açık oluruz. Sorduğumuz soru şudur; Burada daha farklı ne yapabilirim, düşünebilirim, bu zorlukların üstesinden gelecek hangi niteliklerim var ve kullanabilirim? Zorlukları göğüslemek bizim için kolay değil ise, muhtemelen değişim ve farklılık bizim için bir tehdittir ve genellikle farklı ve alışılmamış durumlardan kendimizi sakınırız, sürekli kendimizi güvenli hissettiğimiz alanda kalırız ; ta ki yaşam önümüze falsolu bir top atana kadar…
4.) Yaşamımda önce kendime güvenirim!
Kendimize, yeteneklerimiz, güçlü yönlerimiz ve yetkinliklerimiz, bunlara olan farkındalığımız ve inancımız çerçevesinde güveniriz. Durumlar ne kadar zor olursa olsun baş edebileceğimiz yetkinlerimiz ve önceki deneyimlerimizden edindiğimiz öğretilerimiz olduğuna inancımız tamdır.. Bunları yeni yaşam koşullarında kolaylıkla sentezleyip, zorlukların yaşamın bir parçası olduğunu kabul edip, yaşamın getirdiklerinin üstesinden geleceğimize inanırız. Öz inancımız yeterince güçlü değil ise başarısızlıklar karşısında hemen sarsılırız, yetkin olduğumuza inanmaz, yetersizlik hissi içinde kalırız.
Ünlü düşünür Epiktatos, mutlu bir yaşamın ön koşulunun kontrol edebileceğimiz şeylerle, kontrol edemeyeğimiz şeyleri ayırt edebilme yeteneğimiz olduğunu söyler. Epiktatos’a göre olaylar değil, olaylara bakış açılarımız, olaylar karşısındaki davranış ve tepkilerimiz bizi incitir ve mutsuz kılar.Dış faktörlerden kaynaklı koşulları, olayları, diğer insanların tepkilerini biz seçemeyiz, biz bu koşullara nasıl yanıt verebileceğimizi seçebiliriz. Asıl korkmamız gereken olaylar değil, bu olaylar ve koşullar kaşısındaki vardığımız kanılar ve fikirlerimizdir.
Altını bir daha çizmek gerekir ise, Mental Dayanıklılık zihnimizden geçenleri farket etmeyi seçtiğimiz anda başlar.
Yazının başında bahsettiğim Inception filminde şu replik geçer; “Sizce dünyadaki en dayanıklı (resilient) parazit hangisidir? Bir bakteri mi? Bir virüs mü? Bir bağırsak solucanı mi?” “Hayır” der. “Dünyadaki en dayanıklı şey “fikir”dir. Biçimini almış ve kavranmış bir fikir yapışıp kalır…” Gerçekten de fikirleri yok etmek ve değiştirmek çok zordur, özellikle kendi hakkımızda olanları…
İşte tam da burada, zihnimiz ya en büyük servetimiz ya da en büyük düşmanımız olur. Fikirlerimiz ve kanılarımız konusunda zihnimizi iyi eğitebilir, sağlıklı düşünsel ve davranış alışkanlıkları geliştirebilirsek yaşamımızı “yönetemediğimiz bir rüya” olmaktan çıkarırız. Başımıza gelen olayları biz seçemesek de, enerjimizi olayların başını, ortasını ve sonunu “kontrollü, sorumlu, güvenli ve azimli” bir şekilde yönetmek için kullanabiliriz.