LOS 33 & Liderlik İradesi
Tarih 5 Ağustos 2010. Yer Şili’de Atamaca Çölü’nde San José isimli bir bakır ve altın madeni. Bir çöküntü meydana geliyor ve 700 bin ton ağırlığındaki bir kaya kütlesi madenin girişini kapatıyor. 33 madenci dünyanın en sert kayalarından birinin altında sıkışıp kalıyor.
Ülkenin başkanı Sebastián Piñera, emrini dünyanın gözü önünde sesli bir şekilde paylaştı ve gayet açıktı: “Ne pahasına olursa olsun, madencileri ölü ya da diri evlerine getirin.” Kurtarma harekatını yönetmesi için; baskı altında soğukkanlılığıyla meşhur olan André Sougarret görevlendirildi.
Ve şu da çok net biliniyordu ki; böylesi bir derinlikteki böylesi bir kayanın altından hızlı bir şekilde bu insanları çıkarabilecek bir sondaj teknolojisi henüz dünyada yoktu.
Peki 17 gün gibi bir sürede bu insanlara ulaşabilmeyi ve sonrasındaki 52 günde de bu insanları sağ salim yeryüzüne getirecek; sondaj ve kapsül dizaynı nasıl gerçekleştirilebilmişti, strateji nasıl kurgulanmıştı ve de takım birliği nasıl oluşturulabilmişti? Bu başarının gerçekleşmesini ne sağlamıştı?
Böylesi kriz durumlarında yöneticilik yapmak, normal kurumsal hayattan oldukça farklıdır. Çünkü farklı mesleklerden, sektörlerden, ülkelerden yüzlerce kişinin bir araya gelmesi ile birbirlerini hiç tanımayan, değerlerini bilmeyen insanlardan oluşturulan takımı yönetmekten bahsediyoruz burada. Her gün her hafta düzenli toplantılar yaptığınız, performanslarını bildiğiniz, nereden nasıl tepkiler vereceğini ezberlediğiniz insanlarla birlikte çalışmayacaksınız.
Tek bir ortak hedef var, en kısa sürede sonuca ulaşmak. Kulaklarımıza ne kadar tanıdık geliyor öyle değil mi? Hedefler ve gerçekleşmeleri… Hedefleri gerçekleştirirken etrafımıza olan tepkilerimizi hiç düşündünüz mü? Gücü, güçlenmek için mi kullanıyoruz, yoksa güçlendirmek için mi? Pozisyon Liderliği mi yapıyoruz yoksa Ünvansız Liderlik mi? Komuta Kontrol Liderliği mi yapıyoruz yoksa Etki ve İlham Odaklı Liderlik mi? Geleneksel Liderlik mi yoksa Hizmetkar Liderlik mi? Zira, seçimlerimizin sonucunu yaşarız. Kısa bir süreliğine de olsa durup bir düşünün isterseniz. Arada durmak iyidir. Durabildiğiniz kadar var olursunuz bu hayatta…
San José kurtarma ekibinin liderliğinin üstesinden geldiği zorluklar, üst düzey yöneticilerin günümüzün fırtınalı iş ortamında sık sık karşılaştığı problemlerle benzerlik gösteriyor olabilir. Şirketler/ ekipler refahlarına ve varlıklarına yönelen tehditlerle her fırsatta mücadele ederler. Bakışlarını iki türlü gerçekleştirirler; tehdit / risk odaklı bakışlar, diğeri de fırsat odaklı bakışlar. Çeşitli sebeplerden dolayı; bazen tehditler görülemez, riskler anlaşılamaz olabilir. Fırsatları fark etmek bile güç gelebilir. Olası kriz durumlarında liderlerin duruşu çok önemlidir. Bu tür duygusal açıdan yoğun durumlarda çoğu lider kendini paramparça hissedebilir. Endişelenirler: emredip kontrolü ele almalı ve insanları yakından mı denetlemeli? Yoksa diğerlerine güç aşılayan, inovasyona kucak açan ve deneysel davranışları hoş karşılayan bir tutum mu izlemeli? Araştırmalar, her iki soruya da “evet” demek gerektiğini gösteriyor. Seçim, yalancı bir ikilem ortaya koyuyor.
Liderlerin, yönlendirici eylem ile inovasyonu kucaklamak arasında ara ara vites değiştirmesi gerekiyor. Böyle zamanlarda kararlı olmaları, talimatlar vermeleri ve tartışmaları periyodik olarak yatıştırmaları gerekiyor ki ekipleri iş görebilsin. Diğer zamanlarda yeni fikirler için fırsat yaratmaları, görüş farklılıklarını teşvik etmeleri, sorgulamaları ve deneyselliği desteklemeleri gerekiyor. Durmadan talimat yağdırmaya veya kontrolsüz şekilde fikir yaratma eylemlerine yönelen liderler, bunu kendilerini tehlikeye atacak şekilde yapmış olurlar.
Kendinizi şimdi André Sougarret yerine koyun ve tekrar hatırlayın omuzlarındaki yükü ve sorumluluğu. Bir lider olarak; bu 33 insanın sağ bir şekilde yerin 700 metre altından çıkarılabilmesini nasıl başarabildi dersiniz?
Sougarret üç kilit adıma odaklanmıştı: Resmin bütününe, takipçi toplamaya ve uygulamaya. Bunu yaparken de büyük bir alçak gönüllülük sergiledi. Çünkü cevapların sadece kendinde olmadığının farkındaydı. Sürekli meraklı bir davranış sergiledi çünkü ortak aklın gücüne inanıyordu. Zeki olabilirdi ama herkes kadar akıllı olmadığını kendisi de biliyordu. Psikolojik güvenlik alanı oluşturdu o hayli kaotik olan çalışma ortamında. Herkesin fikrini endişeye kapılmaksızın rahatça ifade edebileceği bir ortam yaratmıştı. Yanlış hatta komik dahi olsa kimsenin fikrini açıklamasından çekinmeyeceği bir ortam.
Hayatın akışına baktığımızda asıl zor zamanların “yetkinlik ve liderlik öykülerini” çok daha güçlü hale getirdiğini görürüz. Krizleri ziyan etmedikçe öğrenebileceğimiz böylelikle birlikte çok daha güçlü hale gelebileceğimiz o kadar çok fırsatlarla dolu bir deneyim dünyası var ki. Önemli olan bu tip deneyimlerin içine bir parçası olduğumuz takımların üyeleriyle birlikte dalmanın sonra da birbirimize yepyeni şanslar – senaryolar sunmanın mutluluğunu yaşamak. Böyle bir mutluluğu yaşamak takımdaşlığa dair umutları hep güçlü kılmak olacak.
Sougarret’i başarıya götüren hususları; Amy Edmondson, aşağıda linki bulunan; “Bir grup yabancı nasıl bir takıma dönüştürülür” videosunda çok güzel anlatmıştır. Bu videoda Amy Edmondson “Takım olmanın gücünü” ve her türlü zorluklar altında insanları bir araya getirip iş birliğinin nasıl daha etkili olabileceğini cümlelere dökmüştür.
Amy Edmondson’a göre, mesaj şu olmamalı:
“Ya ben ya sen, benim başarmam için sen başarısız olmak zorundasın.”
Bu yaklaşımla takım olunamaz, olması gereken asıl mesaj:
“Yanındaki insanın benzersiz yeteneklerini, becerilerini ve umutlarını ne kadar çabuk bulabilirsin? Karşılığında seninkileri ne kadar kısa sürede aktarabilirsin?”
Ben de Amy Edmondson’un yukarıdaki bu güzel mesajına kendimce şu eklemeleri yapabilirim: “Takım Olma” yolunda hem senin hem de yanındakilerin benzersiz yeteneklerini, becerilerini ve umutlarını ne kadar çabuk bulabildiğin ve bulduklarını çevik bir şekilde organizasyonunun stratejisine ve büyük hedefine uygulayabildiğin sürece (bireysel/kolektif) her türlü başarı kaçınılmaz olacaktır.”
Peki siz çevrenize baktığınızda nasıl bir liderlik ve bunu destekleyen nasıl bir ortam görüyorsunuz? Hiç düşündünüz mü?