Qmark Danışmanlık A.Ş.
Qmark Danışmanlık

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kelimelerin sihirli olduğuna inanırım. Etkisi ve hakimiyeti var insanlar üzerinde. Bu nedenle de hangi etkiyi yaratmak istediğimize göre kullandığımız kelimeleri önce açıklamak gerekliliğine inanıyorum. Çünkü kelimenin bizim zihnimizdeki karşılığı ile okuyucunun zihnindeki karşılığı çok farklı olabiliyor. Fark ne kadar büyük olursa, varış noktalarımız o kadar birbirinden uzağa düşüyor. Yazan kendince denize açılırken okuyucu bir ırmakta raftinge çıkabiliyor. Ya da yazar bir dere kenarında kâğıttan gemisini yüzdürmenin çocuk heyecanını yaşarken, okuyucu çoktan okyanusun derinliklerinde bambaşka keşiflerde bulabiliyor kendisini. Sizlerle aynı sularda yolculuk yapabilmek için bazı kavramların bendeki karşılıklarını paylaşarak başlamak isterim. Buyurun seyre beraber çıkalım...

Kültür robotu kavramını, Doğan Cüceloğlu Hocamız bireylerin otomatikleşmiş ve sorgulanmamış kültürel normlara uyum sağlamalarını eleştirirken kullanmaktadır.* Uluslararası literatürde bu kavram, "cultural conditioning" ve "cultural programming" terimleriyle ifade edilir. Bu terimler ile bireylerin toplumsal ve kültürel etkiler altında nasıl şekillendiğini ve otomatikleşmiş davranışlar sergilediğini açıklanmaya çalışılır.** Bu bağlamda hem ulusal hem de uluslararası literatürde, kültürel normların bireyler üzerindeki etkilerini anlamak için benzer kavramlar kullanılmaktadır.

Aynı evi aynı hayatı paylaşan bir kadın ve bir erkek işten eve geldiklerinde kadının yemek hazırlamak için daha eve dönüş yolunda evde ne var ne yok, ne pişirmeli, ne almalı diye düşünmesi ile başlayan sürece erkeğin akşam ne yiyeceğiz sorusu ile katılımı tam da Doğan Hocamızın kültür robotu tanımlamasına ya da uluslararası literatürde kültürel programlanmaya en güzel somut örneklerdendir.

Kadın doğurmadan, erkek doyurmadan sorumlu addedilerek binlerce yıl kendilerine biçilen rollerin dışına çık(a)madılar. Çıkmak isterlerse farklı etiketlerle eleştiri kültüründen nasiplerini aldılar ve almaya devam ediyorlar.

Kültürel programlarla robotlaşan yani düşünmeden otomatik devreye giren davranış kalıplarına göre kadın çalışsa da çalışmasa da yemeği yapandır. Erkek yemeği soran ya da yorumlayan rolünü kendine yeterli görür. Öyle öğrenmiştir ve sorgulamadığı için kültür ile oluşan robotik davranışı nesiller boyunca devam ettirmekte bir beis görmez.

Kadının çalışma hayatına dahil olsa da olmasa kültür kodları ile yüklenen görev listesi bitmek bilmez. Sıcak bir yuva romantizmindeki evin ev olması için verilen emek kadının hayatından giden saatlerdir ve çoğunlukla fark edilmez. Eğer bir de çocuk varsa, doktorundan öğretmenine, ödevinden kıyafetine takip edilecek sayısız kalem listelenebilir.

Madalyonun öbür yüzünde de kendisinden beklentinin hiç bitmediğini hisseden erkek sadece tarihsel süreçle değil günün popüler yaklaşımları ile de kahraman rolünü istemese de ağır gelse de üstlenmek zorunda hisseder, hissettirilir. Evde pişecek yemeğe gelene kadar evi, ocağı, arabayı, market alışverişini karşılayacak maddi sistemi kurması beklenir. Erkekliği maddi gücü ile ölçülür ve maddi imkanları kadar konuşma hakkı varmış gibi davranılır. Ve bu sistem o kadar baskındır ki sadece evde değil sosyal yaşamda da araba modeli, kullandığı saat sözünün ağırlığını etkiler.

Tabii ki bu örneklerin cinsiyetlerde tersine işlediği durumlar olduğu gibi din, dil, ırk kökenli birçok kültürel robotik davranış da yaşamımıza nüfus etmiş durumdadır. Bu kültürel kodları sorgulamadan kabul eden insanlar da iletişimde kodlara göre hareket eder kültürel mirası devam ettirirler.

İnsanlık tarihi boyunca kültür inşası ile mirasını nesillere aktaran insanlık şimdi gelişen teknoloji ile algoritmalarla bu veriyi yapay zekayı eğitmek için kullanıyor. Ve aslında pek tabii kendi hataları ile her adımda yüzleşiyor. Sistem geliştirme adı altında da bu hataları sistemin dışına çıkartma çabası devreye giriyor. Ancak bu da sistem kurucuların kültürel kodlarına bağlı olarak ilerliyor.

Biraz somutlaştırmak gerekirse yüz tanıma sistemleri ilk gelişmeye başladığında beyaz erkeklerde başarı oranı çok yüksek iken siyahi insanları yüz tanıma sistemlerinin tanıyamaması örneklerin başında gelebilir. Hatta bunun için Netflix’teki Codad Bias belgeselini izlemenizi öneririm. Microsoft’un ‘TAY’ı’ eğitmesi için Twitter’a açması sonrası 16 saat içinde ırkçı, faşist sürekli küfreden bir kadın düşmanına dönüşmesi sonucu kapatması gibi birçok örnek var. ***

Hızla gelişen teknoloji ile Ray Kurzweil gibi fütüristlerin öngörülerine göre tekilleşmeye doğru mu gidiyoruz? Gelişmiş yapay zekâ ortaya çıktığında insanlığı yok mu edecek? Gelecek distopya mı ütopya mı? İşimizi elimizden mi alacak? Gibi onlarca soru var.

Ancak ben bu değişim yolculuğunda başka bir soruya takılıp kalıyorum ve korkuların altında yatanın geçmiş performansımız olduğunu düşünmeden edemiyorum. İnsanları her anlamda ayıran, aşağılayan, değersizleştiren, değerler sisteminin önceliği ve merkezi maddi çıkarlar olan kültürel kodlar ve sistemlerle beslenen bir yapay zekanın bilinci olmadığı için veriye dayalı ilerlediğinde bize neler yapacağını düşünüp endişelenmek gayet mantıklı geliyor.

Konuya bu açıdan bakınca aslında asıl sorunumuzun da yapay zekanın distopyası değil, insan varlığının distopyası olduğu sizce de çok net değil mi? Muhteşem bir performans ile görsel alanda yapılan geliştirmeler ile bambaşka sanat dalları yaratabilecek, mevcut sanat dallarında bambaşka yolculuklara çıkabilecekken Çin’de dolandırıcılar CFO’nun avatarını kullanarak bir şirketi 25,6 milyon dolar dolandırdılar. Şimdi bu kötülüğün sebebi yapay zekâ mı yoksa kötü insanlar mı? ****

Tarih buna benzer birçok hikâye ile dolu. Atom bombasının icat hikayesini hatırlamakta fayda var. Aslında Einstein’ın kütlenin enerjiye dönüşebileceğinin formülünü geliştirmesi ve Alman Bilim insanlarının atomun çekirdeğini parçalama yeteneğini keşfetmesi ile insanlık güçlü bir enerji üretimi ile sanayiyi desteklemeyi hedeflemek yerine atom bombası yaparak gücün büyüsüne kapıldı. Gücü kullanarak insanları yok etmeyi seçti. Almanya’nın atom bombası üzerinde çalıştığını duyan Amerika Manhattan Projesi ile Fizikçi Oppenheimer’ın liderliğinde Hiroşima ve Nagazaki Felaketlerine giden yolun taşlarını tek tek döşedi. *****

Çıkış amacı ile kullanım amacı arasındaki fark insanlığa zarar veriyor ise üretmekten, icat etmekten mi vazgeçeceğiz yoksa kötülüğü önlemek için mi aksiyon alacağız? Çünkü tarihin tekerrür olduğunu düşünürsek, deneyimlerimizin bize gösterdiği yapay zekanın gelişiminde gereken tedbirler ve önlemler alınmaz ve etik konulara gereken önem verilmez ise dünyadaki en büyük tehdit altında olan kavram demokrasi ve özgürlükler olacak. Çok da uzak olmayan bir yaşamda bir grubun algoritmalar ile istediği şekilde yönlendirdiği kalabalıkların parçası mı olmak istediğimiz?

Riskler ve tehlikeler karşısında korkmak ve vazgeçmek mi yoksa fayda ve katacağı değerleri düşünerek tehlikeleri bertaraf etmenin yollarını mı aramak olmalı hedefimiz? Olimpiyat açılışında robotik gövde ile yürüyen sporcuyu hatırlayın. Fransız Paralimpik tenis oyuncusu Kevin Piette 2012 yılında bir motosiklet kazası geçirmişti ve yürüyemiyordu. Wandercraft tarafından yapılan bir robotik dış iskelet (Atalante X) kullanılarak olimpiyat meşalesini taşıdı. Bu dış iskeletin, Piette’nin yürümesini sağlamasının kaç insana umut verdiğini göz ardı edemeyiz. Özellikle sağlık alanındaki gelişmeler ile insanların yaşam kalitelerinde çok ciddi iyileşmeler sağlanabilir.******

Önce kök problemi tanımlarsak çözüm için de doğru adımlar atabileceğimizi düşünüyorum. Biz tarih boyunca yaptıklarımızdan korkuyor ve gelecekte yapabileceklerimizden endişeleniyoruz. Çünkü ürettiğimiz, beslediğimiz, aktardığımız kültürde gelişmesi gereken, değişmesi gereken çok alan, bakış açısı var. Eğer korkumuz kendimizden ise tüm dünyadaki insanlık kültürünü nasıl iyileştirebiliriz? Asıl sorumuzun bu olması gerekmez mi? Çünkü kültürümüz yani onu oluşturan değerlerimiz ortak, sağlam ve etik alt yapılı olursa o zaman çıktıları da güçlü ve verimli olacaktır. Buradan da değerler sistemine geliyoruz. Aslında dönüp dolaşıp, öze ulaşıyoruz.

Bu kadar basit bir konunun önce karmakarışık bir kaosa dönüp sonra yeniden basitleşmeye ihtiyaç duyması ise çok ironik geliyor.

Şimdi çok geniş bir perspektiften aldığımız bu soruyu kurumumuz için de soralım. Kurum kültürümüz nedir? Biz hangi değerlerin üzerine inşa ediyoruz işimizi? Temelin sağlamlığına güveniyor muyuz? Kurum kültürü için ne kadar nasıl yatırım yaptık? Kurum kültürüne giden yol için biz kendimizi ne kadar tanıyoruz? İlişkilerimizi ne kadar tanıyoruz? İşimizi ne kadar tanıyoruz? Değişime ne kadar hevesliyiz? Dönüşüme liderlik edecek cesaretimiz var mı?

Düşünen, sorgulayan ve davranışlarında kültürel otomasyona izin vermeyen tüm bireyler, bu durumun dışında kalmayı başarmakta ve yaşamlarında fark yaratmaktalar, dünyaya değer katmaktalar. Kültür robotu ya da yapay zekâ robotunun kuklası olmamak için, gerçek anlamda hür olabilmek için, sorgulayan ve öğrenen zihniyete adım atma cesaretine sahip olabilmemiz dünyanın bir distopyaya doğru değil, her zaman hayallerimizi süsleyen ütopyaya evrilmesini sağlayacağına olan inancımla…

 

 

 

 

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kültür Robotları Yapay Zekâ Robotlarına Yol Mu Gösteriyor?

Kelimelerin sihirli olduğuna inanırım. Etkisi ve hakimiyeti var insanlar üzerinde. Bu nedenle de hangi etkiyi yaratmak istediğimize göre kullandığımız kelimeleri önce açıklamak gerekliliğine inanıyorum. Çünkü kelimenin bizim zihnimizdeki karşılığı ile okuyucunun zihnindeki karşılığı çok farklı olabiliyor.

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Şefkatin Gücüyle İlham Vermek: Şefkatli Liderlik

Liderlik dediğimizde konu genelde strateji, kararlılık, karar verme, zeka ve bilgiye dayalı sonuçlar üretme perspektifinden anlatılır. Günümüz iş dünyasında ise bir liderin başarısı sadece elde ettiği finansal sonuçlar, ulaştığı iş hedefleri ile değil, aynı zamanda çalışanların moral ve motivasyonu, bağ kurma, organizasyona karşı oluşan bağlılık gibi kriterlerle de ölçülüyor.

Karanlık Ormanına Yolculuk

Karanlık Ormanına Yolculuk

Her gün birbirinden karmaşık ve zor problemlerle karşı karşıya kalıyoruz ve günlerimiz problem çözerek, çözmeye çalışarak geçiyor. Kimi zaman iş yerinde kimi zaman sosyal hayatımızda kimi zaman ise özel yaşantımızda karşılaştığımız problemlerle mücadele ederken şimdi de 3 Cisim Problemini duymaya başladık. Peki nedir bu 3 Cisim Problemi?

ARIZALARIM VE BEN

ARIZALARIM VE BEN

Aynı durumları tekrar tekrar yaşayınca, hani bazen “evren bana mesaj gönderiyor” cümlesi kurarız ya! Aslında mesajı gönderen evren değil, hamster gibi sarmal bir döngüde tekrara düşen kendimiziz.

MENTAL DAYANIKLILIK MUTLULUĞUMUZU İNŞA EDİYOR

MENTAL DAYANIKLILIK MUTLULUĞUMUZU İNŞA EDİYOR

Ünlü yönetmen Nolan’ın filmi Inception’da insanların zihinlerinin içine ve rüyalarına girilir, zihinlerinden fikirler çalınır ve zihinlerine fikirler enjekte edilir. Film, hiçbirimizin rüyalarımızın başını hatırlamadığını, kendimizi bir anda rüyanın ortasında bulduğumuzu, rüyaya teslim olduğumuzu, olayları yönetemeyip, çaresizce içinde savrulduğumuzu vurgular. İşte bilinçaltından bu fikir çalma ve enjekte etme işleminde, tam da rüyadaki bu “dikkat yoksunluğundan” yararlanılır…