Kumpanya
Etimoloji ya da Köken bilimi dediğimiz şey, bir dildeki sözcüklerin kökenlerini ve bunun bir gereği olarak o dilin diğer dillerle ve o dili konuşan toplulukların geçmişten bugüne diğer topluluklarla olan kültürel ilişkilerini araştırır. Yani, sözcüklerin geçmişlerine, nereden ve nasıl geldiklerine odaklanır.
Sanırım, emekli de olsa çok donanımlı bir Edebiyat öğretmeni olan babam beni çok etkiledi bu konuda, çocukluğumdan bu yana. Böyle bir çalışmanın içindeyken, geçenlerde “company” kelimesine odaklandım ve karşıma şunlar çıktı :
Latince kökenli “com” yani birlikte, ortak ile yine aynı kökenden “panis” yani ekmek yanyana geldiğinde “company” haline geliyor. Aslında tam olarak otantik anlamı da, bir ekmeği paylaşan insanların oluşturduğu topluluk oluyor. Böylelikle, Türkçe’mize hemen hemen birebir şeklinde geçmiş bir kelimeden de bahsedebiliyoruz : Kumpanya.
Türk Dil Kurumu da kumpanya kelimesinin anlamını “aynı görüşü paylaşan, aynı eylemi yapan kimseler topluluğu” olarak açıklıyor. Peki günümüzde, kumpanyalar yani şirketler aynı görüşleri ne kadar paylaşıyor, sahip çıkıyor? Ya da ne kadar sık aynı yani diğerlerinin de yaptığı, inandığı eylemlerin peşinde koşuyor?
Aynı görüşler, aynı eylemlerden bahsedebilmek adına, daha çok duygu ve anlam birliğinden söz etmemiz gerekiyor. Yani, tepe veya bölüm yönetecilerinin akıllarındakini, bildiklerini çalışanları ve ekip arkadaşları ile daha çok, daha anlamlı bir şekilde paylaşabilmelerinden.
Kumpanya ruhunu yaşatan en önemli unsurlardan birisi etkili bir takım olabilmektir. Motivasyon üzerine kitaplar yazan, konuşmalar yapan Chris Widener’a göre, hepimizin hayatımızın her anında, rollerimiz değişse de aslında her zaman (küçük veya büyük) bir takımın parçasıyız. Ailemiz, çalışma arkadaşlarımız, üyesi olduğumuz sosyal gruplar da aslında tam anlamıyla birer takımdır ve biz her bir takımda farklı farklı roller/sorumluluklar üstleniriz.
Takımdaki herkesin birbirini hep daha iyiye, daha etkili olabilmeye doğru cesaretlendirmesi, ulaşılabilecek en iyi sonucu almak için desteklemesi “kumpanya ruhunun” olmazsa olmazlarından birisidir. Böylesine bir ruhla, adanmışlık ve katkı ortaya koyan takımların, duygu birliği ve başarı seviyesi anlamlı bir şekilde yükselir. Hedef birliğinin altında duygu birliği çok daha sağlam bir tuğla olarak kendini gösterir.
Tarihe şöyle bir baktığınızda, tüm sıradışı başarılar, kumpanya ruhuyla mücadele eden takımlar aracılığı ile elde edilir. Kumpanyanın “duygu ve hedef birliğini” benimsemeyenlerin o takımda hiç işi yoktur. Kumpanya veya takımdaşlık, insanların zorunlu olarak tercih ettiği bir yer değil bilakis adanmışlıktan, ruhtan yola çıkılan gönüllü bir buluşma noktasıdır. Böylesine güçlü bir buluşma, pozisyonları veya güçleri ne olursa olsun o takımın üyeleri arasında görünmez ve güçlü bağlar örer.
yemeksepeti.com, Türkiye’de 2001 yılında kurulduğunda, internet üzerinden alışveriş yapmanın neredeyse bir tabu olduğu bir dünyada, çokca cesur bir adım atmış ve internet üzerinden yemek siparişi vermek isteyenlere hizmet etmeye başlamıştı.
Şirket, geçtiğimiz 14 yıl içinde hızla büyüdü ve Türkiye’nin ne büyük online “yemek siparişi portalı”na dönüştü. Kısa süre önce de benzer alanda hizmet veren Alman şirketi Delivery Hero’ya 589 milyon dolara satıldı. Yemeksepeti’nin eski sahibi ve halen CEO’su olan Nevzat Aydın bu satış işlemini “yatırım almak” olarak değerlendirirken, asıl büyük sürprizi şirketin 114 çalışanı yaşadı.
Aydın, satıştan kazanılan 589 milyon doların 27 milyon dolarını şirketin 114 çalışanına paylaştırdıklarını belirterek, Türkiye’de bir ilk yaratmış oldu. Benzerlerinin sadece ABD’de, Silikon Vadisi’ndeki start-up şirketlerin satışlarında görebildiğimiz bu büyük “prim” operasyonuna göre, çalışanlar ortalama 290 bin lira pay almış oldu. Bir başka deyişle, Yemeksepeti.com, gerçekleştirdiği bu jest sırasında, birlikte fırına verip pişirdikleri “ortak ekmeği” ona emek ve ruh katanlarıyla paylaşmış oldu.
Nevzat Aydın'ın “Niye böyle bir şey yaptınız çalışanları motive etmek için mi?' sorusuna verdiği yanıt ise aslında çok net bir ortaklık ruhu vurgusu :
“Hayır, hak ettikleri için!..”
Zordur, kumpanya ruhunu, aile ruhunu ve paylaşmak ruhunu bulmak. Ya da böyle bir ruhu bulduğunuzda onu korumak, onu daha yukarılara taşımak “elele daha güzel” şeyler yapmak. Ülkemizden hiç de ticari olmayan iki önemli, iz bırakan örneği daha var böyle bir ortaklığın : Hababam Sınıfı ve Hisseli Harikalar Kumpanyası..
Hatırlıyor musunuz kumpanyanın o meşhur açılış şarkısındaki sözleri :
“Hisseli harikalar kumpanyası / açıyor perdesini açıyor / harikalar kumpanyası burası / herkese neşe saçıyor..”
İster şirket yöneticisi olun isterseniz de çalışanı. Ya siz, kendi perdelerinizi nasıl açıyorsunuz? etrafınıza ne kadar neşe, heyecan ve umut saçıyorsunuz? Hedeflerinize, ne kadar ruh, anlam ve inanç katıyorsunuz?
Sosyal ilişkilerde veya şirketlerde, kumpanya ruhu adına emek, duygu ve adanmışlık ortaya koydukça, hedef birliğinden, ilerlemeden çok daha rahat bahsedebiliriz. Ancak, sahici ilişkiler kurdukça kumpanyaların hakkını verebiliriz. Bir duygu birliği olmadıkça, ne kadar parasal ödül olursa olsun, çalışanlar kendilerini yaptıkları işe adamazlar.
Bir Afrika atasözünün söylediği gibi :
“Hızlı gitmek istiyorsan, yalnız git. Uzaklara gitmek istiyorsan, birlikte..”
2016 yılı ve sonrası, ilişkilerimizde kumpanya duygusunu ve ruhunu çok daha güçlü yaşattığımız, yaşadığımız, ortaklık, anlam, amaç, ruh, bereket (ekmek) ve güzellik dolu bir yıl olsun..