GELECEK VİZYONDA
Vizyon kelimesini hepimiz hayatımızın her alanında birçok kez duyuyoruz. Hatta artık alerji bile geliştirdik. Birileri; içini, ardını çok doldurmadan bu kavramı kullandığı anda ruhumuz koşar adım bulunduğu yeri terk ediyor. Bu duyguyla başlayan kişisel veya organizasyonel vizyon çalışmaları da genellikle niyet eksikliği nedeniyle hiç tatmin etmiyor. Tatmin olunmadığı ve ihtiyaç karşılanmadığı için de bu kavramı duymaya devam ediyoruz/edeceğiz, burada bir sürpriz yok.
Peki gerçekten nedir vizyonu bu kadar önemli kılan? Bu yazıda: “Vizyon çok önemlidir, gideceğimiz yönü gösterir, haydi o zaman kendimiz için / şirketimiz için güzel bir hayal bulalım ve bunu vizyon cümlesi haline getirelim.” romantizminden ötesini düşünmeyi hedefliyorum, alerjileri tetiklemek niyetinde değilim.
Hayata yeni gelmiş bir bebeği düşünelim. Daha gözlerini açtığı anda onun eşsizliği ve biricikliği üzerinden duygularımızı ifade etsek de aslında kafamızın bir yerinde onun yaşayacağı standart hayatı bize düşündürmeye başlayan çok güçlü bir sistematik var. Bu bebeğin erkek olduğu bir örneği (yakın zamanda bir erkek çocuk beklediğimiz için bunu tercih etmiş olabilirim) inceleyelim. Kimse o an sesli ifade etmese bile, bu çocuğun izleyeceği yol sessizliklerde çok güçlü bir şekilde yer alıyor. Doğar, büyür, okula gider, en son üniversiteden mezun olunca bir işe girer, askerliğini çıkarır aradan, sonrasında evlenir, bir süre sonra onun da çocuğu olur, sonra o çocuğunu büyütür ve en sonunda emekli olup başka bir yere yerleşip hayatta ona ayrılan süreyi tamamlamayı bekler.
Bunu okurken bile ruhunuzun sıkılabileceğini hissedebiliyorum; ancak yaşadığımız hayatlara baktığımız zaman –istisnalar ve ara duraklar dışında– bunun çok da dışında bir şey kurgulayamadığımızı görebiliyoruz.
İşte tam burada vizyonu, bu vizyonun farklı kanallardan yapılan sürekli iletişimini ve devamındaki tüm kurgunun buna uygun olarak tasarlandığını fark ettiğimiz zaman aslında “vizyon” dediğimiz şeyin önemi ve gücü ile karşılaşıyoruz. Yukarıdaki örnek, yüksek bir başarı yüzdesiyle çalışan bir vizyon modeli gibi duruyor, dolayısıyla bundan ne alabiliriz, bundan ne öğrenebiliriz; gelin, ona bakalım.
Vizyon dediğimiz kelime etimolojik olarak Latince “videre/vis/visio” yani “görmek” fiilinden geliyor. Zaman içerisinde de “öngörü”, “gelecek tahayyülü” ve “bakış açısı” anlamlarıyla kullanılarak günümüze kadar gelmiştir. Yukarıdaki örneğe baktığımız zaman yeni doğan bir çocuk için çizilen yaşam yolunda tüm bu anlamlara birer birer uğramış oluyoruz aslında. Dolayısıyla, bu çocuğun hayatını tahmin edip buna uygun bir yaşam beklediğimiz zaman aslında vizyonu, öngörü şekliyle tanımlamış oluyoruz.
Öte yandan iş, vizyonu tanımladıktan sonra bitmiyor. Yine çocuğun yaşantısının bu vizyona uygun olması için sistemin kurgusunun tüm parçalarının buna uyumlu olması gerekiyor. Baktığımız zaman 0 -7 yaş arasında yaşanan süreçler, sonrasında gelen zorunlu bir eğitim yolculuğu ve meslek sahibi olabilmek için üniversite eğitiminin mutlak gerekliliğinin vurgusu burada imdada yetişiyor. Devamında bir meslek sahibi olmanın her şeyden önce para kazanma ve hayatta kalma ihtiyacıyla bağlanmasıyla vizyon yolundaki seyahat devam ettirilebiliyor. Hemen sonrasında gelen “Haydi artık askerliği de aradan çıkart.” veya “Askerlik de bitti, artık sıra evliliğe geldi, ne zaman evleniyorsun?” iletişimleriyle yoldan çıkılmaması garanti altına alınıyor. Tabii “insan beşer, kuldur şaşar” gerçekliği çok iyi bilindiği için “Peki çocuk ne zaman geliyor?” iletişimiyle vizyon yeniden çok güçlü bir şekilde hatırlatılıyor. Sonrası malum, direksiyonu başka bir yöne yere kıramadıkça en başta bize konulan vizyonu beklenen doğrultuda gerçekleştirmiş oluyoruz.
Bir de herhangi bir tatile çıkarken yaptıklarımızı bir düşünelim. Önce nereye gideceğimizin hayalini kurduktan sonra günler boyunca kendimizi ve çevremizdekileri bu hayale hazırlayışımız, sonrasında bu hayalin gerçekleşmesi için yaptığımız onca planlamalar ve eylemler... Bu tatil hazırlığı sırasında bir aksilik çıksa dahi (çok kritik konuları kapsam dışında bırakıyorum) bunu nasıl aşacağımızı, bir şekilde o tatile nasıl gidebileceğimizi düşünmüyor muyuz hep? Demek ki eylem içeren bir vizyon çalışması bizi aslında hep yolda tutuyor.
Önümüzde bu kadar başarıyla çalışan modeller varken bunlardan ne öğrenebiliriz peki? Öncelikle yukarıdaki örneklerden de yeniden anlaşıldığı üzere “vizyon cümlesi”nin tek başına bir şey ifade etmediği aşikar. Bu vizyonun iletişiminin sürekli; ama sürekli yapılması, yolculuğun bu vizyona hizmet edecek şekilde tasarlanması ve bunun belirli aşamalarının farklı sebeplerle zorunlu tutularak (burada ödül ve ceza sistemini hatırlamak gerekiyor) insan davranışının boyunduruk altına alınması kritik gözüküyor.
Şu an hepimiz artık gerçekten çalışan bir vizyon sistematiğinin nasıl olması gerektiğini bir parça inceledik. Peki bu öğrenmeyi hayatımıza nasıl davet ederiz? Bunu hemen şimdi kullanmaya başlasak hayatımızda/işimizde/şirketimizde neler değişir?
Bu soruların cevabı bende değil, olmasına da imkan yok. Ancak şunu çok iyi biliyorum; sadece hayal kurmak ve kalanı “Ya nasip!” diye bırakmak pek yeterli durmuyor. Bu hayalin iletişimini kendimize veya organizasyonumuza her gün nasıl yapacağımızı mutlaka planlamamız gerekiyor. Buna ek olarak, bu hayal için uğranması gereken durakları, yapılması gereken çalışmaları, bitirilmesi gereken işleri ustalıkla belirlemek ve en nihayetinde her zaman eylem içinde olmak gerekiyor. Hayatlarımıza katmak istediklerimiz ve o hep düşlediğimiz hayallerimiz için de bu üstteki örneklere benzer planlı ve dolu dolu yolculuklar tasarlamaktan ve devamında hemen eyleme geçmekten başka şansımız yok.
Bu dediklerimin, bunca belirsizliğin içinde bir plan dahilinde yapılması kulağa zor veya romantik geliyor olabilir; ben de o zaman sizi doğduğumuz anda çıkarıldığımız o uzun yolculuğa yeniden davet ediyorum. Birbirinden farklı özellikteki birçok eşsiz insan, koskoca yaşantılarında belirsizlik içermeyen tek bir anları bile yokken ne oldu da birbirine çok benzer yaşamlar kurdular?
Vizyon kelimesinin içi ve ardı etkili doldurulduğu takdirde -sevsek de sevmesek de- neleri başarabildiğini en başta kurduğumuz hayatlar, sonra da bu hayatlar içinde karşılaştığımız nice örnekler üzerinden hep fark edebilmek umuduyla...