BİRLEŞTİRME
Gün geliyor, liderliğin çok anlamlı ve çok sahici örneklerini yaşıyoruz. Gün geliyor, liderliğin aslında ne demek olduğunu; ne anlıyor ne de o anlama uygun bir şeyler yapıyoruz. Sırf bu yüzden, liderliğin o birbirinden güzel hallerini değil de, gerek dünyada gerekse yakın çevremizde, durmaksızın lider(ler)i arayıp duruyoruz.
Bazen de sadece onları aramakla yetinmeyip kendi hayatlarımızın içinde olması için ya dua ediyoruz ya da “keşke”lerin ardına sığınıp duruyoruz. Kendimize bakan o yüze, gerçeğin o anlamlı yüzüne, yüzümüzü çevirmeyi unutuyoruz.
Liderlik kesinlikle çok kıymetli; lakin liderin bunu tek başına başarması artık gitgide zorlaşıyor, çoğu zaman da imkansız hale geliyor. Ankara Misket Havası’nda geçen;
“Caminin müezzini yok, içinin düzeni yok...”
dizesindeki gibi.
Yaklaşımları, uygulamaları ve sonuçları organizasyonların içinde son zamanlarda rahatlıkla görebiliyoruz. Çalışanların, bulundukları organizasyona bağlanmalarını sağlayan en belirleyici şeyin adı iyiden iyiye “liderlik” olmaya başladı. Hem de sıradan değil, iyi liderlik, organik liderlik yani birleştirici liderlik.
Tüm farklılıklara rağmen ve tüm farklılıklarla birlikte başarmak, her insanın aurasında az çok var olan özel bir motivasyondur. Yeni nesil liderlerin en önemli sorumluluklarından birisi de önce bağlar kurmak ardından da o bağlarla insanları (yani tüm yol arkadaşlarını) belirli bir anlam ve amaç çerçevesinde birleştirmektir. İyi liderlerin, insanın içindeki bu gücü ve birlikteliği ortaya çıkarma yolculuğunu ülkü edinmeleri gerekir.
Bugün farklı ölçeklerdeki organizasyonlarda çalışanlar, ortak çıkarları gündeme geldiğinde daha güçlü bir emek ortaya koyuyorlar. Bununla da kalmayıp kendilerini bulundukları takımların değerli bir parçası olarak hissediyorlarsa o takım ve organizasyon için o kadar güçlü bir adanmışlık ortaya koyuyorlar.
Liderlik, karar alma ve bu kararlara uygun kaynakları tahsis etme işidir; ama bazı durumlarda karar almak, siyah ile beyaz arasından seçim yapmak gibi değildir. Liderler, pek çok zaman birbiriyle çelişen hedeflerle karşı karşıya gelir ve böyle çelişkili durumlarda yepyeni yollar açmak zorunda kalır. Liderlik, iki seçenekten birini seçmeyi reddedip bütün tarafların kazanacağı anlamlı çözümleri bulmaktır. Gerçek lider; farklı kutupları birleştiren, kendisine sunulan seçeneklerden daha cazip ve daha yaratıcı olan yeni yolları bulan insandır. Farklılıklara büyük birer zenginlik olarak yaklaşandır.
Çoğumuz, saygı ve sevgiyi iki karşıt kutup olarak algılarız. Algılarımız, duygularımızı kolayca tetiklediği için saydıklarımıza farklı, sevdiklerimize farklı davranırız. Heyecanımızı yitirmeyip hep aynı şeylerde boğulmadığımız zaman sıradanlıktan uzaklaşırız. Yaşamayı biraz kolaylaştırıp biraz da içine anlam kattıkça kendimize ve yol arkadaşlarımıza en güzel armağanlardan birisini sunarız.
Hizmetkar liderlik; pozisyon veya güçle değil, her şeyden önce sevgiyle yapılan bir liderliktir. Hiyerarşik onca düzen ve kurala karşın organizasyon içerisindeki paydaşların rahatlıkla arkadaş gibi hissetmesini sağlayabilmektir. Yaşatılabilecek onca iyilik ve güzelliği; “ya şöyle olursa”, “ya böyle olursa” diyerek yaşatmamak arkanda iz değil, is bırakma halidir.
Sevgiyi işin merkezine koyduğumuz sürece değer vermekten ve takdir etmekten daha çok bahsedebiliriz. Öyle bir sevgi ki; hiçbir karşılık beklemeden sadece sevmek. O yöneticinin/liderin ismi geçtiğinde gülümsemek, mutlu olmak ve huzur bulabilmek...
Sevgiyi odağa koyup insanları performans beklediğimiz bir makine gibi görmeyi bırakıp onları sevgiyle desteklediğimizde; herkesin katkıda bulunduğu ve elini gönüllü olarak taşın altına koyduğu bir işbirliği ortamı yaratmak, böylelikle olağanüstü sonuçlara ulaşmak mümkün olabilir.
“Başkalarına evet derken, kendinize hayır demediğinizden emin olun” diyor Paulo Coelho.
Kendimize hayır diyorsak hayallerimize ve hayatımıza geç kalıveriyoruz. Hayatın gayesi; kendini keşfetmek, kendini bulmaksa bunu ancak başkalarının istediği kişi olmayı ve sürekli onaylanmayı bıraktığımız anda başarabiliyoruz. Kendimize sahiden hizmet etmediğimiz sürece başkalarına da hizmet edemiyoruz.
Oysa ki sorumluluk aldıkça, başarısız olmaktan korkmadıkça, gayemizin ve değerlerimizin peşinden daha çok koştukça, işte o zaman gerçekten yaşıyor, gerçek bir hizmetkarlığın hakkını verebiliyoruz.
Hatalarımıza, zayıflıklarımıza ve zaaflarımıza kaygı ile değil de sevgiyle yaklaşabildiğimizde, hayatımızın bir anda güzelleşeceğini aslında biliyoruz. Hayat çok güzel bir oyun alanıyken çoğunlukla biz oynamıyor, aksine oyalanıyoruz. İlerlemek dediğimiz şeyin (ara sıra da olsa) gerilemekten, bulmak dediğimiz şeyin ise kaybolmaktan geçtiğini hatırlayıp uyguladıkça anlamdan daha çok bahsedebiliyoruz.
Olmaktan veya kazanmaktan değil, daha çok yaşama ve insana tutkuyla yaklaştığımız sürece gerçek bir liderlik yolculuğunun başrol oyuncusu olup çıkıyoruz. Olduğumuz yere mutluluk, enerji ve insanı güzelce katıyorsak hayata dair güzellikleri birleştirmiş oluyoruz.